Paylaş
Kitapçıların kişisel gelişim bölümlerindeki en fiyakalı yere gelip oturuyor.
Sonra çok satanların kalbine, kısa bir süre sonra zirveye.
Nasıl oturmasın... Zira, bitmeyen bir ihtiyacı karşılıyor. Manevi güçsüzlüğün, yoran şehir hayatının, yıpratan ilişkilerin ilacı gibi geliyor.
En yakınlarından duymak istediğin ama bir türlü duyamadığın sözleri fısıldıyor, seni tanıyormuş gibi konuşuyor, yaptığın yanlışları tatlı tatlı yüzüne vuruyor... “Hah” diyorsun, “Beni anlatmış...”
Kişisel gelişim kitaplarının sırrı bu belki, duymak istediklerini, duymak istediğin biçimde söylüyor. Yanlışlarını canını acıtarak değil, sana sakince göstererek anlamanı sağlıyor.
Bir arkadaşından, eşinden dostundan, ailenden bu kadar “yumuşak”, bu kadar “hisli” kelimelerle duyamazsın yaptığın hataları.
En iyi ihtimalle kendini suçlar, sinirlenirsin. Canının acıma riski büyüktür.
Fakat ilişkiyi, tavsiye üzerine aldığın bir kişisel gelişim kitabı ile kurarsan, işte o zaman vaziyet başka. İşe giderken, uyumadan önce, biraz boş vakit bulduğunda iştahla okursun. Bu esnada kimseyle yüzleşmen, kendini savunman, birisinin karşısında ezilip büzülmen gerekmez. Kendi kendine ve kitapla baş başa kalabilirsin. Manevi yaşantına dair yanlış gittiğini düşündüğün konularla ilgili yeni kararlar alabilir, derhal uygulamaya başlayabilirsin.
Sonu kötü bitmeyecek bir aşk ilişkisi kurabilirsin o kitapla, seni üzme ihtimali pek yoktur zira.
Kiminde de etkili olmaz bu kitaplar. İstediği kadar çok satsın, anlatılanlar istediği kadar yüreğe hitap etsin, yazarı istediği kadar iyi niyet taşısın... Bir sayfa, üç sayfa, on sayfa okur ve “Eeeah” der, bir kenara fırlatırsın. O “günü yaşa” tavsiyeleri, “farkındalık” kelimesi, yeni çağın spiritüel kelimeleri (olumlama mesela), kitabı sarıp sarmalamış mutlu hare, o dingin enerji... Engelleyemediğin bir biçimde içinin kıyıldığını hissedersin.
Kitap raftan sana bas bas “al beni, oku beni” diye bağırsa de okuyamazsın. Okursun ama yarısına bile gelmez, bir kenara koyarsın. Kimisi için “hayatım onunla değişti” dedirtecek kitaptır ama sen içinde anlam bulamazsın.
Rasyonel düşünen, sorunlarının çözümü için pozitif bilimlere sırtını yaslamış, problem çözümlerini konularının uzmanlarına, doktorlara ve alanlarında eğitim almış kişilere bırakmış olanlar pek uğramaz o “farkındalıklarınızın farkında olun” sularına.
Ha yok, sırtını spiritüel yaşam “guru”larına, bir takım hayali varlıklara veya gelecekten haber verenlere yasladın, mucize peşinde koşuyorsan, iş başka. O zaman beton zeminden fırlamış bir güzel çiçeğe, uzun zamandır görmediğin bir arkadaşına rastlayışına, elindeki kitabın zamanlamasına şaşırabilir, sebebini “bir takım açıklanamayan ve gözle görünmeyen sinyallerde” arayabilirsin.
Tabii kimi zaman bunlardan medet ummak bir rahatlama biçimi. Sana iyi sözler söyleyen, gelecekteki potansiyel başarılarından bahseden birine ihtiyaç duyarsın. Hatta bazen ekmeğe, suya duyduğun gibi ihtiyaç duyarsın. Fakat...
Dünyanın, evrenin geçmişini, insanoğlunun gelişimini okumadan...
Psikolojiden, sosyolojiden, felsefeden, insanın toplum içindeki yerinden, kültürle insan etkileşiminden, içinde yaşadığınız toplumun yapısından ve değişiminden, insanın karakter özelliklerinden, yetiştirilme şeklinden ve hatta genetikten, biyolojiden bahsetmeden....
İnsana dair keşiflerden, bilimden, tıptan konuşmadan...
“Farkındalıklarının farkında ol”larla geçer mi hayat?
Bu sularda yüzmeden, gerçeği hayatın kendisinde aramadan iç dünyanıza dair dertlendiğiniz konuları çözebileceğinize inanıyor musunuz?
Sahi, inanıyor musunuz?
Paylaş