Kimileri için son çare: Delilik

Hayat tam da istediğin gibi gidiyordur...

Haberin Devamı

Kandırılma ihtimalini, yalan dolan üzerine kurulan kaleleri, aksak topal halleri görmezden gelirsin.
Yaşadığının mükemmel olduğuna kendini inandırır, hep böyle gideceğini düşünürsen kimse dokunmaz, yaraları kaşımaz, açıkları eşelemez dersin.
Bunu yaparsan belki hayat, dışarıdan bakınca müthiş görünen o mükemmel haliyle kalır belki ha?
Kalmaz. Çok istersin ama kalmaz. Bir bakarsın, o görmezden geldiklerin bir çığ olur, başının üstüne yıkılır.
Yük o kadar ağırdır ki kaldıramazsın.
Kendini inandırdığın o mükemmel hayat hiç olmamıştır ama görüntüsünü öyle iyi vermişsindir ki, kendin bile inanmışsındır güzelliğine.
Mükemmel olduğunu sandığın hayat, ellerinin arasından, gitmiştir esasında.
Sen arızaları, “bu işin içinde bir bit yeniği var”ları görmezden gelirken gitmiştir.
Gerçeği görmeye mecbur kaldığın zaman kaldırırsın gözlerindeki perdeyi ama artık çok geçtir.
O kadar geçtir ki, bundan sonra hayatının farklı ilerleyeceğini kabul edemeyeceksindir. Şöyle düşünürsün: Seni çok mutlu eden ne varsa elinden alınmıştır, bunu birileri yapmıştır, sen masumsundur ve kurban edilmişsindir.
Başkalarını suçlarsın, zaten kendi iyiliğine, güzelliğine, üstünlüğüne, ayrıcalıklı olma haline inanmışsındır, başka bir ihtimal yoktur ortada.
Kabahat sende değildir, başkasındadır.
Sen kendini kurban olarak görmeyi sürdürdükçe yavaş yavaş kendi kendine konuşmaya, içinde kalanları dökmeye başlarsın.
Seni kızdıran, utandıran, mutsuz eden insanlara karşı içinde kalan sözleri, sanki onlar karşında varmışçasına anlatırsın...
Olanı biteni kabullenememe halidir belki de delilik. Görmezden gelmek, olmamış gibi davranmak, delirmemenin anahtarıdır kimileri için.
Bazen de daha kolay gelir delirmek. Saçını başını yolunca, kendini yerden yere savurunca, nefessiz kalınca mağduriyetine mağduriyet eklenecek, her şey bir anda çözülüverecek sanırsın.
Çok şımartılmış küçük bir çocuk gibi davranınca her şey hallolur diye düşünürsün.
Mağdur olan sensin, niye hallolmayacakmış?
Hallolmaz işte. Sen başına gelenin hep başkalarının kabahati olduğunu düşünmeyi sürdürdükçe hallolmaz.
Hep beğenilen, takdir edilen, özenilen kişi sensin, bu müthiş halinle nasıl kabahatli, nasıl istenmeyen, nasıl terk edilebilen biri olabilirsin?
Tamam, sana belki çok çektirdiler. Tamam, belki acımadan hayatının içine etmeyi kendilerinde hak gördüler. Tamam, sana haksızlık ettiler.
Sen bunları görüyordun aslında, içten içe doluyordun. Fakat yapılanları görmezden geldiğinde, fenalıklar bir anda yok olur, sana zarar gelmez diyordun.
“Mış gibi” yapınca, numaracıktan yaşadığın hayat gerçeğe döner sanıyordun.
Buradan sonra bir yol ayrımı var. Ya başına geleni kabul edeceksin, sorumluluk alacaksın, yanlışını göreceksin, vaziyeti eğrisiyle doğrusuyla değerlendireceksin...
Ya da kızgınlığınla ortalığı dağıtacak, intikam almak için ortalığı yıkacak, sonunda kendine de zarar verdiğini anlayacaksın...
Haklı ve üzgün haline bir de kendi kabahatlerinin acısını ekleyeceksin. Haklıyken çok haksız bir vaziyete düşecek ve son çare, delireceksin.
Herkesin kişisel felaketine giden yol farklı konulardan geçiyor şüphesiz. Kiminin sadece aşk. Kiminin hayat kavgası. Kiminin para. Kiminin sosyal statü. Kiminin ölüm. Kiminin doğal felaket. Kiminin siyaset. Kiminin yalan. Kiminin dedikodu.
Uzar gider bu liste.
Esas konu şu: Seni banklarda oturup kendi kendine konuşan biri olma sınırına getirecek bir kişisel felaket anında, ne yapıyorsun?
Soğukkanlılığını koruyabiliyor musun, yoksa sakinleşmek için bir kadeh içkiye, bir tane sakinleştiriciye mi ihtiyaç duyuyorsun?
Derin bir nefes alıp “Şimdi bu başıma geleni bir sakince düşüneyim, kontrolü elime almak için harekete geçeyim” diyebiliyor musun?

İşte o film

Haberin Devamı

Cate Blanchett, Blue Jasmine’de, dış dünyaya asil, zarif, hayatının iplerini elinde tutan kontrollü kadın görüntüsü verirken, esasında bunların tam aksi özelliklerini kapatma arzusu içindeki çaresiz kadını öyle güzel oynuyor ki... Eğer Oscar’ı bu sene almazsa kendimi Kodak Theatre’ın önünde yakarım ben arkadaş. Biliyorum, biraz geç ama... İzlemediyseniz derhal sinemaya.

Yazarın Tüm Yazıları