Paylaş
Yaklaşanı büyük bir hızla kendine çekiyor, etrafında ne varsa üzerini kalın bir kül tabakasıyla örtüyor.
Hani şu sinekleri kapan ve öğüten çiçekler var ya, aynı onlar gibi işte, içinde çaresizce hapsoluyorsun ve seni de yavaş yavaş hazmediyor.
Twitter’da Türkiye’den, dünyadan birçok farklı hesap takip ediyorum.
Kişisel olarak görüşleriyle ilgilendiklerim dışında aralarda güzel bilgiler veren, günümü aydınlatan hesaplar da bulunuyor.
Kimi haber ajansları, bilim dergileri...
Ne bileyim, eğitimciler, akademisyenler...
Konular ve kişiler çok çeşitli, magazinden tut astronomiye, “ünlü popçu”dan siyasi yazarına ne arasan var.
Gündemin “civcivli” olduğu günlerde beynim yanıyor.
Bir troll küfür sallıyor mesela, sahibine olan sadakatini bir başkasına hakaret ederek gösteriyor.
Sorgulamayan akıl, itaat ediyor, bu esnada etrafta ne varsa kırıp döküyor.
Garabet timeline’ıma bakıyorum böyle günlerde...
Beton çatlağının arasından fırlamış çiçek gibi, timeline’da Nasa’nın bir tweet’ini görüyorum mesela...
Bir uzay aracıyla ilgili bir gelişmeyi aktarıyor, bir yeniliği, bir kırılma noktasını...
İşte o anda yanıyor beyin.
Yanıyor, çünkü bizim burada gerici adamdan kendimizi, ülkemizi ve çevremizi korumak harcadığımız enerjiyi adam evreni keşfetmek için harcıyor.
Biz yerimizde sayar, tükenirken, o esnada adam daha güzel bir yarın için bir adım daha atmış oluyor ve doğal olarak geleceğe dair umut besliyor.
Evvelsi gün Sivas’ta diri diri yakılan aydınlarımızın ölümünün 21. yıldönümüydü, malum.
Araştırılmayan, hesap sorulmayan cinayet cenneti ülkemin sicili akıp gidiyor bilgisayarımın ekranında...
Twitter’da gün boyu timeline karanlık, “Ne biçim bir ülkede yaşıyorum ben?” dedirtecek türden.
Ne yaşama enerjisi kalıyor insanda, ne güzel bir güne uyanma. Kendinden olmayanı düşman belleyen bir zihniyet, halkının kendi gibi düşünmeyen kesimine karşı gösteriş peşinde iken hangi güzel günden bahsedebiliriz, o da ayrı mesele ya...
93 senesinin özel bir manası var bizim nesil için şüphesiz.
Güzel bir çocukluktan “Biz nerede yaşıyoruz böyle?”ye geçtiğimiz, yaşadığımız yerine neye benzediğini, benzeyeceğini anlamaya başladığımız ilk seneydi belki.
O yüzden kimileri ayrı bir burulur temmuz başında.
Düşünsenize, nasıl bir hal ki bu, insanlığımızı, vicdanımızı, enerjimizi birilerinin insanları yakmayı kendine hak görmüş olması ve hala görüyor olmasına harcıyoruz.
Tarih boyunca yaşanan benzer şuursuzluklar, dönem dönem farklı biçimlerde ortaya çıkıyor.
6-7 Eylül olaylarından tutun “anne yuhalama” şuursuzluğuna, aydınları bir otelde kıstırıp gram vicdan sızlamadan yakmaktan metroda “çıt çıkmayacak lan” diye bağırmakta...
Ülkeyi veya dünyayı birbirine katan patlamalarda...
Kadını kapatmakta, öldürmekte...
Hepsinde aynı yobazlığı değil ancak onun farklı seviyelerini, farklı kültürlerde yeşermiş ama aynı olan kodlarını görebilirsiniz.
Bilimi elinin tersiyle iten, yerleşik çarpık fikirleri “inanç” olarak içselleştirmiş, kendininkinden başka bir dünyayı reddeden ve kendi karanlığından başka ne varsa hepsini “şeytan işi” sanan tedavisi imkansız bir dünya görüşünün kodları bunlar.
Tedavisi imkansız olduğu ve bu dünya görüşü günlük hayatımıza, vatandaşını düşman bellemiş siyasilere kadar sindiği, hatta bizzat onlar tarafından beslendiği için bu kadar kahredici zaten.
Paylaş