Paylaş
Bu araştırmanın şaşırtıcı bir yanı yok elbette, hatta bende bu saat hesabı 600’e filan çıkabilir. Zira çantamda bir huni bir de direksiyon eksik. Bir adaya düşsem orada 12 yıl yaşamama yetecek kadar mal çıkar. Hatta orada karşılaşacağım kabilenin de 12 yıl yaşamasına yetecektir.
Evet, hep kadınların çantalarından konuşuyoruz ama bence bundan daha büyük bir sorunumuz var: Otomobilimiz.
Evet, otomobilimiz.
Olur da, o adaya otomobilimle düşmeyi becerirsem, o da nasıl olacaksa, bırakın 12 yılı, ömrümün sonuna kadar harika bir hayat geçirebilirim. Yiyecek-içecek açısından bir sıkıntım olmaz. Bisküvilerim, bir kasa suyum her zaman bagajımda. Adada kendime bir pınar bulana kadar idare ederim. Battaniyem var, ısınırım. Müziksiz kalmam. Süper CD’lerim ve kasetlerim de var. Fakat kasetçaları olmayan araçta kasetin ne işi var, hiçbir fikrim yok.
Sonracığıma, okuyacak gazetem, dergim, kitabım gırla. Habitus’u da devam ettirebilirim; defter, kalem, hepsi hazır.
Köşemizi kabileye okuturuz artık, ne yapalım.
“Sevgili kabile üyesi Habitus okuru”...
Yazı yazmadığım zamanlarda spor yapabilirim. Zira bagajımda tam teşekküllü bir spor çantası mevcut. Fakat o kadar uzun süredir duruyor ki, çantanın içinden bir adet Reebok Pump ya da Yasemin Evcim kostümü filan çıkarsa şaşmam.
Neyse, önemli değil, spor salonunda değil, adadayız. Kostüm konusunda kasmaya lüzum yok.
ış bile kurarım adada. Olur da hayatımı kazanmam icap ederse, kabile kadınlarına makyaj ve cilt bakımı yapar, olmadı bir de öğretirim. Meslek kursu açarım.
Zira araçtaki malzememiz bu iş için gayet yeterli.
Bendeki hal böyle.
Adada eyvallah da şehirde bana biraz enayilik gibi geliyor arabalarımızın bu durumu, ne dersiniz?
“Ne olur ne olmaz” diye otomobile koyulan ayakkabıyı bir yıl giymemişsen, eh, ne diyeyim, götürüver artık evine.
Ayrıca bu halimizle hırsıza “Çanta ve otomobilimin içinde öyle güzel mallar var ki satsan köşeyi döndün” mesajını daha iyi veremeyiz herhalde...
Üstelik o pet şişeler bir gün fren pedalının altına-maltına giriverirse, Allah muhafaza...
Cami yöntemi makbuldür!
Hayatın birçok alanında olduğu gibi protesto yöntemlerimizde de “Dünyada zaten bunun yapılmışı var, biz de aynısını yapalım” yolunda ilerledik, bravo demek istiyorum sevgili gazeteci arkadaşıma.
Dominique Strauss-Khan’ın kafasına ayakkabısı fırlatmak? Harika. Maaş bordronu kağıttan uçak yapıp atsaydın be kardeş? Daha manidar olurdu...
Neyse, biliyorsunuz biz genelde birtakım olaylar gerçekleştikten sonra önlem alırız. şimdi, bir kere Irak’ta Bush kafaya kundurayı yedi, bir de ıstanbul’daki bu Dominik olayı, eğer yakınlarda buralarda IMF gibi protesto edilme ihtimali yüksek bir organizasyon olursa bir “ayakkabı önlemi” bekliyorum.
Mesela toplantı salonlarına artık cami muamelesi yapılabilir.
Ayakkabı fırlatma tehlikesi ortadan kaldırılmalıdır. Böyle organizasyonlarda ayakkabılar kapı önünde çıkarılmalı ve konuşmacılar öyle dinlenmelidir.
Galoş giyilebilir.
Hatta böyle zamanlarda araçlarda bol bol arama yapılır biliyorsunuz.
Evvelki gece ben de didik didik arandım
Maçka civarında. Saçımdan maşam, yüzümden makyajım eksik değildi.
Pek düzgün görünüyordum, anlamadım niye çevirdiler ama belli de olmaz tabii, belki ayakkabı fırlatacağım, değil mi yani. Bu defa kurtuldum, bir sonraki organizasyonda bu kadar rahat kurtulabileceğimi düşünmüyorum çünkü otomobilimin bagajında stilettodan spora, sandaletten çizmeye bir zula var. Bakın, şimdiden ele veriyorum kendimi, sonra demedi demeyin!
Paylaş