Paylaş
Sosyal ortam kaynaştırıcısı neşeli bir tip değilseniz çok kadın arasında var olmak zor iştir. Enerji ve sabır gerektirir.
Söz konusu grup yakın arkadaşlarınızsa, her şey pek şahanedir, konfor alanınızdasınızdır çünkü, kimseden bir kötülük gelmez. Elbette çok fazla kadının bir arada olması bir östrojen patlaması yaratacağından zararları da var... Bir süre sonra indirimden indirilenler/cildi tahriş etmeyen kremler/tükenmek bilmeyen erkekler konularından içiniz bulanır, hiç anlamıyor olsanız bile futbol muhabbeti duyma ihtiyacı içine girersiniz.
“Badişapın şu kremi bana çok iyi geliyor, sen ne kullanıyorsun?” sorusuna diğer kadın derin bir sessizlikle cevap veriyorsa, östrojene doymuştur artık! Bir erkek lazımdır. Sevişmek için filan değil, kadın, biraz kıl-yün görmek, erkek muhabbeti çekmek, onun dünyası içine girmek ihtiyacındadır...
Beş adet birbirini çok iyi tanımayan ama iyi anlaşan kadın bir araya gelmeden önce karnını doyurmalı, gerekirse karbonhidrat ağırlıklı beslenmeli, vitaminleri, mineralleri vücudundan eksik etmemelidir! Çünkü az sonra harcayacağı enerji için yakıta ihtiyacı vardır. Birazdan, arkadaşı konuşurken söyleyeceklerini kafasında tasarlayacak, asla lafları dinlemeyecek ve yüksek sesle söz bölmek ve kendi hikayesini anlatmak için fırsat kollayacaktır. Savaş gibidir beş kadının muhabbeti.
Erkeğe yapılan dırdırın kadınlar arasında olanı gibidir aslında. Fakat herkes bu dırdırı çekmeye gönüllüdür!
Dramatik kadınların bir araya gelmesi de en fenası. O grup, derhal yaşamdan uzaklaştırılası. Neden biliyor musunuz? ınsanlardaki ruh hallerinin birbirine aktarılma durumu sandığımızdan da fazlaymış. Suya attığınız bir taşın yarattığı dalgalar gibi, o andaki durumunuz, çevrenizdekileri de fark etmediğiniz derinlikte etkiliyormuş, New Scientist dergisi öyle diyor valla.
Bir arkadaşınızla buluştuğunuzda uykunuzun gelmesi, işyerinizde durduk yere enerjik bir gün geçirmeniz, çok eğlenecek bir ruh haliniz varken berbat bir gece geçirmeniz hep o yanınızdakilerden kaynaklanıyor özetle; sizde bir sıkıntı yoksa elbette.
Bir arkadaşınızın tanımadığınız arkadaşının bile etkisi var ruh hali üzerinde. Tanımadığınız insanlar sayesinde bile, iyi hissetmekten hayattan nefret etme evresine geçebiliyorsunuz.
Güzel kadın grubu da zor... Çok dikkat çekerler, arada rekabet vardır, güzellik bir silahtır, en fenası da bunun çok farkında olanlardır. Koca/sevgili tanıştırıldığında “Sevgilin beni beğendi naber ciciko?” rüzgarı estirirler. (Lepistes kadınlardır bunlar.)
Güvenilmezliği yüzlerinden akanlar ve “Ya bu iyi insandır be!!” deyip kredi verdiğiniz ama sırtınıza savaş baltası saplayan kadın grubunu da bir kenara koyalım... Ve son olarak, sadece erkekler arasında kendini çok iyi hisseden kadınlar. ılgi odağı olunca prenseslik taraflarını tatmin edenler... Erkekler arasında olmak şart, kadınlar arasında ilgi odağı olmak demek kıskanılmakla eşanlamlı çünkü. Zarar verebilir. Bu kadınların konfor alanı, erkeklerin yaşam sınırları içindedir.
Yahu, o değil de, bir ara da kadın arkadaşlıklarına değinmeli. Ne çok kafa yormuşuz/yoruyoruz erkekler hakkında. Aslında biraz kendimize dönüp bakmamız lazım galiba. Etrafımıza yani. Arkadaşlarımıza. Kimleri yanımızda tutuyoruz, kimlerden uzaklaşıyoruz, kin tutuyor muyuz, kıskanıyor muyuz, birbirimize sırtımızı yaslayabiliyor muyuz...
30’undan sonra hemcinslerimizle gerçek arkadaşlıklar kurabiliyor muyuz?
Kurabiliyor musunuz?
Balık kız Esin
Gören, duyan da obez sanacak! Esin Moralıoğlu’nun tatil yaparken çekilmiş bikinili fotoğraflarına yapılan yorum bu: Balık kız! şart baştan koşuluyor, herkes Tuba Büyüküstün gibi görünmeli ki mutlu olalım. Göbekte iki gram yağ olunca da buhranlara yelken açalım. Düşünüyorum da, bir hastalık sonucu aşırı kilolu olanlar, obezlik sınırında yaşamaya mahkum olanlar (bakın kilo vermeyi beceremeyenler demiyorum) bu haberleri okudukça ne düşünüyor acaba?
Sürekli iki uçta geziniyoruz. Bir yandan “Kendinizi kusurlarınızla, olduğunuz gibi sevin, aynadaki kadını öpün, koklayın” diyoruz, bir yandan da “Bak yaz geldi, Dilara Koçak külliyatı edin, kiloları ver yoksa öleceksin” baskısı altında eziliyoruz. şu yaz geçsin de bitsin artık şu “kilo ver kilo veeeeeer” baskısı.
Kilolu olmak dünyanın en büyük suçuymuş da haberimiz yokmuş...
Bağdat Caddesi’nde aynı tas aynı hamam
Eskiden iki günde bir Bağdat Caddesi’nde yarışan arabaların haberlerini okurduk gazetelerde. Son yıllarda ışık hızıyla caddede seyreden arabaların sayısı azalsa da kökünü kazıyamamışız bu babalarının ciplerini kullanan yeni yetmeleri.
A be güzellerim, sizden önceki yeniyetmelerin burada biçtiği insanları ne çabuk unuttunuz... Daha yeni on genç hayatını kaybetti, hiç mi “ya bana olursa” demiyorsunuz?
Hâlâ nasıl gözleri kara yarışıyorlar, nasıl makaslar atıyorlar, ne yapmalı bunlara bilmem ki?
Paylaş