Paylaş
Haklılardı, zira biz de geceleri yatağımızda bir sağa, bir sola dönerek bu konuyla ilgili anksiyete krizleri geçiriyor değildik ama...
Magazin alanının en çok tıklanan haberlerinden biriydi Adriana-Metin ilişkisi. Birileri okuyordu, merak ediyordu; ünlüsü ünsüzü, tanıyanı tanımayanı, herkes bunu günlerce konuştu... Sadece medyada değil, WhatsApp gruplarında, telefon konuşmalarında, her yerde malum çift çıktı karşımıza. Yoğun ilgi gören bir magazin haberiyle ilgili magazin alanında da kalem oynatanlar olarak, bu konuda yayın yaptık haliyle.
Yayının bir yerinde kendimizi “Yani... Efendim şimdi tabii... Yani ciddi konular da konuşuyoruz bu programda, şimdi konu bu olduğu için bu çifti konuşuyoruz” diye kem küm ederek yaptığımız işi savunur halde bulduk kendimizi.
Türkiye gibi çok büyük dertleri olan, yaşam alanlarımızda ve mesleğimiz çerçevesinde hareketlerimizin kısıtlandığı bir ülkede, temel insan haklarının çiğnenişini, temel yaşam ihtiyaçlarımızı, haksızlıkları, çarpıklıkları, herrr şeyi ama her şeyi bir kenara bırakıp Adriana’yı, Metin’i konuşuyorduk sahi. Biz ne yapıyorduk?
İnsanların canını acıtan adaletsizliklere yeterince yer verilmediği hissi varken, biriken öfke, genellikle en kolay hedef olan magazine; daha doğrusu “siyaset olmayan” alanlara yöneliyor. Adriana ve Metin’in, Zehra’nın bir buçuk porsiyon mantısının, Alişan’ın ön masaları satmayı düşündüğü düğününün haberleri hem çok tıklanıyor, hem çok tepki topluyor. Haklı ve doğal olarak.
“Gerçek haberin” yeterince yer bulmadığı algısı oluştuğunda, haksızlık duygusundan kaynaklanan öfke, en çok magazine yöneliyor. Genelde “kitleleri uyutma aracı” gibi algılandığı için olsa gerek.
Başka bir yönden yaklaşacak olursak... Gazete ekleri, özellikle magazin ve yaşam ekleri, “hayata ara” niteliği taşır. Sinemaya gitmek gibi. Akşam güzel bir dizi izlemek gibi. Oğlunuzla, kızınızla çocuk parkında oynarken dertlerinizi on beş dakikalığına unutmak gibi. Bir magazin ekini elinize aldığınızda, ana gazetenin manşetini ve o günkü karanlık manzarayı görmek değil, bulutları dağıtmak için karıştırırsınız sayfalarını.
En acı günlerde dahi “nefes alanı” yaratmak gerektiği için, Türkiye gibi bir ülkede pek kolay değil bir magazin ekinde kalem oynatmak. Ülkemiz koşullarında magazin veya yaşama dair konular ne yazık ki (ve haklı olarak) “Dünya yanıyor, bunların derdine bak” hissiyatı taşır çoğu zaman.
Bu hissiyatı anlıyor ve katılıyorum. Dürüst kalemlerin, dürüst gazetecilerin haksızca yargılandığı zamanlarda hepimiz için bırakın kalem oynatmak, nefes almak dahi zor.
Yine de bazı ayrımları hâlâ yapmamız gerektiğini düşünüyorum: Her nasıl bir bankacı sabah uyanıp masasının başına geçiyorsa, magazin ve yaşam alanında kalem oynatan gazeteciler de kendi işlerinin başına geçmekle yükümlü her sabah.
Sosyal medya ve internet haberciliği bazen kafa karıştırabiliyor. Bir magazin haberinin hayatımızı derinden etkileyecek bir siyasi kumpas haberinden daha ön saflarda yer alması, haksızlık hissini güçlendiriyor, öfke yaratıyor. İşte bu noktada öfke, -aslında- kendi işini yapmakta olan magazin gazetecisine yönelebiliyor. Bu çok anlaşılabilir bir durum ancak gözden kaçırdığımız, bir gazete çatısı altında magazin/yaşam habercisinin de aslında kendine tanınan alanda işini sürdürüyor olması.
Neticede aynı sizin gibi, bu satırları yazanlar, bu gazeteyi hazırlayanlar, sayfa tasarımını yapan arkadaşlarımız her satırı kelime kelime okuyan editörlerimiz, kendi işlerini yapıyorlar.
Ve işin başka bir boyutu: “Escapism” der ecnebi kardeşlerim, gerçeklerden kaçış olarak çevireyim. Acımasız gerçeklere, hayatın çekilmez yönlerine, nefesimizi kesen haksızlıklara kısa bir mola.
Bunu hepimiz yapıyoruz, yapmak zorundayız. Yapmazsak deliririz. Her nasıl bu alan bir ihtiyaç ise, bu alanı yaratmak da birilerinin işi, mesleği. Oyuncular, yönetmenler, sinemacılar, tiyatrocular, yazarlar, şovmenler, komedyenler, müzisyenler, yaşam ve magazin alanında kalem oynatan gazeteciler... “Hayata ara vereyim” dediğiniz zaman onların yarattığı işlerin içinde kayboluyoruz, iyi hissetmeye çalışıyoruz, becerebiliyorsak rahatlıyoruz.
Herkesin rahatlama biçimi farklı elbette. “Escapism” deyince siz neredesiniz, belki bir kitabın satırlarındasınız, belki sinemadasınız, belki de Kelebek sayfalarındasınız...
Magazin haberlerine göz atarken, öfkelenmeden önce bir de bu gözle bakmanızı dilerim...
Paylaş