Paylaş
◊ Paye verildikçe, sorumluluğu arttıkça, “önemli insan” olma yoluna girince...
Veya şöhreti yükseldikçe, “sözü dinlenen adam” olmaya yaklaştıkça, karşısındakiyle olan iletişimi değişenlerden... Tatlı, sevimli, kadirşinas hallerinin “Köprüyü geçene kadar kendini sevdirme stratejisi” olduğunu bas bas bağıranlardan... “Buralar artık benden sorulur” haletiruhiyesine girenlerden, çevresindekilere tepeden bakmaya başlayanlardan... Kaçarım.
◊ “Kısayol”culardan, kolaycılardan... Üstelik kolaycılığın büyüğü küçüğü yok, hırsızlığın, suçun büyüğünün küçüğünün olmadığı gibi.
Ters yön tabelasını göre göre sokağa giren adamın önüne, bundan daha büyük bir kolaycılık fırsatı geldiğinde tepmeyeceğinden emin olabilirsiniz...
Kestirmecilik, kolaycılık, kısayolculuk... Bunları gördüğümde kaçarım. Böyleleri çok çalışmayı da sevmezler. Hep kısadan kısadan, kolaydan işleri görülsün, çok para kazansınlar, her işleri tereyağından kıl çeker gibi yürüsün isterler. Ömürleri “Acaba bu işte nasıl bir çakallık yaparak herkesin önüne geçsem” diye düşünerek geçer. Hayatın böyle yürüyeceğine inandıkları; doğanın, evrenin dengesinden haberdar olmadıkları için başlarına hep büyük felaketler gelir ve hep “Ne yaptım da bu oldu ki?” derler. Felaketten sıyrılmak için bile “Nasıl bir dümen çevirsem de bu felaketten kurtulsam?” derler. Evlerden ırak...
◊ Empati kuramayanlardan... Empati kuramadığı için bazen karşısındakine fark etmeden kötülük yaptığını anlayamayanlardan...
Bir defa şu konuda anlaşalım: Herkesin derdi, kendine en büyük. Fakat bir adamın derdi, bir başkası için 10. sırada olabilir, çünkü ilk 9’u kişinin kendi dertleridir ve öncelikleri kaplar. Dolayısıyla herkesin işini gücünü bırakıp tek kişinin derdiyle meşgul olmasını beklemek, bencillik ve “fark etmeden kötülük”e girer.
Kendi önceliği için dünyayı ayağa kaldırmanın da -ilk maddede anlattığım konu gibi- büyüğü küçüğü olmaz. Kendi çocuğu şeker yesin diye başka çocukların elinden şeker almayı kendine hak gören bir anne ile bankamatikte “acelem var” diye sıraya kaynayan adamın farkı yok.
Başkalarının hayatlarıyla, koşullarıyla, ruh halleriyle empati kuramadan kendi derdi için her türlü hakkı kendinde görmek demek, kendini ve kendi önceliklerini dünyanın merkezine koymak demek...
Kaçarım...
Kaçarım, çünkü biraz evvel dedim ya, kendini evrenin merkezine koyan, dolayısıyla doğanın, evrenin kanunlarına aykırı davranan, kendine felaket çeken bir insan evladı vardır orada.
Çok konuşuluyor: Vinyl
Vinyl, Martin Scorsese’nin yönettiği, HBO’nun yeni dizisi. Geçtiğimiz günlerde 2 saate yakın olan pilot bölümü yayınlandı. Başrollerinde Bobby Cannavale, Olivia Wilde ve Ray Romano var.
70’li yıllarda plak şirketinin sahibi olan bir adamı merkeze oturtarak dönemin New York’unun müzik dünyasını anlatan müthiş bir dizi Vinyl.
Türkiye’de yayınlanır mı? Zannetmiyorum. Eğer bir cengaver bu diziyi getirirse, sansürlemek ve buzlamak zorunda kaldığı sahnelerden ötürü diziden geriye kalan pek bir parça olmaz zira.
Bu defa iş Mad Men’de olduğu kadar kolay değil. Öyle Don Draper’ın eline çiçeği kondurmakla hallolacak gibi değil, sadece sigara ve içki değil mesele.
Hoş, o da büyük mesele ya gerçi... 60 ve 70’lerde geçen bir yapımda, günlük hayatın sıradan bir parçası olan sigaranın yokluğu, dizinin gerçekçiliğinden koca bir parça koparır. Haliyle o dönemde geçen tüm yapımlarda sigara neredeyse ana öğe... Bu da dünyayı değil ama bizim yayıncıları zorluyor elbette. Albert Einstein’ın piposu bile ekranda buzlanırken, dünyanın en zor işi Türkiye’ye dönem dizisi getirmek.
Vinyl’da sigaradan daha fazlası var tabii, dönemin müzik dünyasının içki ve uyuşturucu etrafında dönen halleri, insanların kendilerini düşürdükleri içler acısı koşullar, olayların kontrol edilemez yönlere doğru gidişi...
Kurgu bir yapım elbette ancak yönetmen, dönemi her boyutuyla izleyiciye nefis aktarmış.
Martin Scorsese, “70’ler uyuşturucu, içki ve seks ekseni içinde çok süper zamanlardı”nın aksini anlatıyor esasında ama bizde yayınlamaya kalksalar herhalde “Hepsine özendiriyor” diye olay çıkar.
Neyse, bizde yayınlanmayacak diye dünyada en çok konuşulan dizilerden bahsetmeyecek değiliz ya!
Paylaş