Paylaş
Mekandan çıktığında burnuna mikrofon, gözüne kamera ışığı tutularak “Nasıl gidiyor ilişkiniz?” sorusu soruluyor.
Soru çok acemice olsa da sinirlenecek bir şey yokmuş gibi görünüyor, lakin iş pek öyle değil. Sokakta yürürken, gece bir mekandan çıkarken aniden magazin muhabirlerinin size doğru taarruza geçtiğini düşünün. Konuşmama ya da “şeker davranmama” lüksünüz yok, eğer Ozan Güven gibi davranırsanız, ertesi gün manşettesiniz. Onun yerine Gülben Ergen’imsi bir tavır takınacak, canınız sıkkın olsa bile bunu size hücum eden muhabirlere çaktırmayacaksınız ki “magazin dünyası” sizi sevsin, yüceltsin.
Kimi zaman sırf haber yaratmak için bilhassa rahatsız koşullar yaratan, olmayacak sorular soran muhabirler de var...
Velhasıl kelam, bu yapılan “burna kamera dayama” halleri öyle bir noktada ki artık “insan hakları” konuşacak duruma geldik. Tabii sistem çürük, sorun ne muhabirde, ne de ünlü şahsın kendisinde...
Böyle haberlere acemi muhabirleri gönderen; haber getirmezse şeflerinden en büyük fırçayı yiyecek ve işini kaybetmemek için de her türlü şebekliği yapacak adamları kullanan müdürlere sormak lazım esas “Bu sistemden memnun musunuz?”, “Hayat güzel mi?” diye.
Bunları yapmam
- Taksicilere korna çalmam
Haklı olsam da korna çalmam, “yürüsene kardeşim” demem. Hafta başından beri malum görüntüleri izliyoruz, taksici kadını evire çevire dövüyor. İzledikçe tüylerim diken diken oluyor, gün boyunca trafikte yaşadıklarımı düşünüyorum. Diyorum ki, ben herhalde ucuz kurtulmuşum. Yoook, yok, bundan böyle korna çalmam, ağız dalaşı yapmam. Konu kapanmıştır.
- Yorgunken konuşmam.
Bakınız Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yorgunluk yüzünden söylediklerine. Batman gezisinde, asgari ücretle çalıştırılan ve koşulların iyileştirilmesini talep eden görme engelli vatandaşa “Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Para kazanıyorsun değil mi?” deyince kıyamet kopmuştu.
Telefon edip özür dilemiş lakin böyle bir cümle kurabilen bir bakana insan ister istemez “Fikri neyse zikri de o” gözüyle bakmadan, “Bu kadar kıyamet kopmasa, tepki toplamasa da özür diler miydi?” sorusunu sormadan edemiyor.
Yani engellilerin bu memlekette sürünmesi normal, beş kuruş kazanıyorlarsa da şikayet etmek yerine minnet duymalılar aslında, herhalde olanlardan çıkarmamız gereken anafikir bu.
Neden bu kadar zor?
Evvelki akşam gerçekleşen Kral TV Müzik Ödülleri’nde büyük yer krizi yaşandı. Genellikle böyle “bol ünlülü” törenlerde muhakkak bir arıza olur lakin bu defakinde biraz ipin ucu kaçmıştı. Hiç kimse yerini bulamadı, oturamayanlar oldu, tören başlayana kadar, hatta başladıktan sonra dahi sıkıntı çözülemedi.
Tabii tüm kabahati organizasyona yüklememek lazım, muhterem ünlülerimiz günler önceden dört kişi geliyoruz bilgisini verdikten sonra sekiz kişi gelmeseler mesela, bu kadar sıkıntı olmaz herhalde.
Bu yer meselesi de zor iş. Ünlüler için yani. Kendi dengi saydığı şarkıcılar kendinden iki sıra önde oturduğu için sorun çıkarırlar. Düşünürler ki, iki sıra önde oturan arkadaş geride kalanlardan daha önemlidir. Daha popülerdir.
Böyle yerlerde “gerçek yüz” çıkıyor galiba ortaya. Mütevazı tavırlarıyla meşhur insanların ne hallere düştüklerini görüyorsunuz. Zaten arkadaşını seyahatte, ünlüleri ödül töreninde yer kavgası yaparken tanırsın.
Tabii şöyle bir gerçek var: Her şeyin tıkır tıkır işlediği bir organizasyon olsa anlayacağım, ama oturma düzeni ile ilgili büyü bir sıkıntı olmuş, kimin nerede oturduğu yüzde yüz “önem sırası” belirtiyor değil. Hâl böyleyken niçin bunu hiyerarşi kavgasına döndürürler?
Ayrıca şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki, oturma düzeni belli olan yerlere Nez gibi, Amy Winehouse gibi abartılı saç yapmamak lazım. İnsanın biraz da arkasında oturanları düşünmesi lazım. Hayır yani ayrıca bir insan niçin saçını Antik Yunan miğferi gibi yapar, onu da anlamak mümkün değil.
Paylaş