Paylaş
Bir filmi hangi ruh hali içinde izlerseniz, bir kitabı hangi ruh halinde okursanız, bir arkadaşınızla hangi ruh hali içinde dertleşirseniz, oradan alacağınız “kıssadan hisse” de o yönde olur ya...
“Yazarlara tavsiyeler”i “hayata dair tavsiyeler” olarak ele alsak...
Bakın sözlerin okurken “yazmak” yerine “yaşamak” kelimesini koyduğunuzda neler oluyor...
King, “Televizyonu kapatın” der. Kapatın sahi. En azından bir süre.
Birbirinin aynı diziler, programlar, izleyene “kafa pelteleşmesi” haricinde zerre etkisi olmayan hareketli görüntüler...
“Bir araba cümle kurup hiçbir şey söylememek” tipi ahkam kesmeler...
Hayatınıza bir lokma katkısı olmayacak ama ne varsa orada. Kapatın gitsin.
“Başkalarını memnun etmeye çalışmayın” der.
Önce kendiniz için yazmanızı salık verir.
Bencilce, egoistçe bir “kendin için yazmak” değil bu...
Önce kendinizi, kendi akıl sağlığınızı ve ruh halinizi düşünerek yaşadığınızda, çevrenizle ilişkileriniz, işleriniz daha iyi yürümüyor mu?
“Biri gibi yazmaktan kaçının, dolaylı anlatımlardan da...” diye ekler.
Doğru, biri gibi yaşamaktan, taklitten, kopyadan, altı doldurulmayan kavramlardan, donanımsız ama büyük laflar eden, büyük işlerin altına giren insanlardan, kim, ne fayda görmüş?
“Yazmak, para kazanmakla, şöhret olmakla ilgili değildir, sevgili bulmaya yaramaz, arkadaşlık kurmanıza aracı olmaz. Yazmak sihirdir. Su, hayat için ne demekse, yazmak da yaratıcı sanat için odur. Su, bedavadır, için...” der. King, “Ara verin” der...
“Okuyun, okumak için zamanınız yoksa, yazmak için de yoktur” der...
Başarılı herhangi bir yazara en çok sorulan sorudan da kaçamaz King.
Ona başarının anahtarını sorarlar, “Fiziksel olarak güçlü ve evli kalmak” şeklinde yanıt verir.
Esasında bu cevabı klişe bir soruyu kestirip atmak için verir fakat doğru olduğunu da söyler...
Fiziksel olarak güçlü kalmak, hareket etmek, bedenle birlikte akıl sağlığını da güçlendirir...
“Hayatınızı zorlaştırmayın, kolaylaştırın” der bir bakıma King.
Hayatın zor olması gerektiği yanılgısıyla yaşadığımız, “hak etmek” söz öbeğini çok yanlış yerden anladığımız için hayat bize zorluk vermiyorsa kendi zihninizde yaratırız zorlukları.
Korku, endişe, stres, hayatı kontrol etme çabası...
Zorluk üzerine zorluk üretiriz, elimizde malzeme kalmadığında ise çaresiz, umutsuz insanlara dönüşmüşüzdür...
Sonuç sürpriz değil: Belirli bir alandan çıkamayan, nefes alamayan, başka dünyaları, başka zevkleri, başka insanların varlığını göremeyen, kendi kendine sınırladığı o minicik kutudan çıkamayan insanlar ordusu...
Her şeyin daha kötü olacağına inanan, sadece şikayet eden, şikayet ettiği konuda harekete geçmeyen, hayatını değiştiremeyen ve dolayısıyla çevresini de değiştiremeyen insanlar ordusu...
Hava bedavadır soluyun!
İnsan, en yorgun, en güçsüz zamanlarında onu esir alan alışkanlıklarına sarılır.
Mesela yorgun, tükenmiş vaziyette işten eve geldiğinizde televizyonun düğmesine basmaktan başka enerjiniz olmadığını düşünürsünüz.
Başkalarını memnun etmeye çalışmaktan “Ben ne istiyorum, kendim için ne yapardım?” demeyi unutmuş olabilirsiniz.
Her hareketinizi “Başkalarının sizi nasıl anlayacağı” konusuna kafa yorarak düzenliyor olabilirsiniz.
King “Su bedavadır, için” diyor, bunu nefes alacak alan bırakmayanların, bunu yapamasa bile “Nefes alacak alan bırakamadığı algısı yaratanların” ülkesinde “Hava bedavadır, soluyun” biçiminde algılamak gerekir.
Temiz hava var.
Temiz hava hep olacak. Bunu dünya üzerindeki hiçbir yaşayan varlığın elimizden almasına olanak yok.
Büyük değişimler, önce kendi hayatımızı değiştirdiğimizde gerçekleşmeye başlıyor.
Bunu her zaman akılda tutmak lazım.
Paylaş