İstersen akşama kadar atıp tut... Sonu belli!

Hikayenizi bilmeyen, sizi tanımayan insanların hakkınızdaki sözlerine aldırmayın derler.

Haberin Devamı

Bu bir ölçüde doğru.
Sizi tanımayan insanlar, sizi tanımayan diğerlerinin kendi keyiflerine göre söyledikleri sözlere güvenerek iş yapabilirler.
Potansiyelinizi denemek yerine, size karşı kötü niyet besleyen ama bunu çaktırmayan adamların görüşleri doğrultusunda hareket edebilirler.
Hiç hesapta yokken, sizi tanımayan insanların ağızlarından çıkan rastgele yorumlar yüzünden hayatınız değişebilir.
Yavaşlayabilir.
“Yav ben o dedikleri insan değilim? Nereden çıkıyor bunlar? Neden beni tanımayan insanların görüşlerine dayanarak fikir sahibi oluyorsunuz?” diye de soramazsın.
Hayat ilerlerken böyle bir soru sormak için gerekli fırsatı hiç bulamazsın çünkü.
Mesela, bir işe başvurursun, adamın biri çıkar sadece kendi önyargılarına veya kötü niyetli birinin lafına dayanarak işverenine konuşur.
İşveren adamın sözüne güvenir ve işi alamazsın mesela.
Hangi ara gidip diyeceksin “Yahu sen beni tanımayan insanın sözüne neden güveniyorsun?”
Hayatını somut bilgiyle değil, ondan bundan duyduklarıyla sürdüren insanlar yüzünden hikayesi olan çoktur, eminim.
Şimdi bunun “Bir liderin, tanımadığı ve tanımak istemediği insanları aşağılaması” versiyonuyla karşı karşıyayız.
Tek kişilik bir alanda düşündüğümüzde bile ne kadar anlamsız geliyordu, değil mi?
Tanımadığımız insanların düşüncelerine göre hayatımız şekilleniyordu adeta...
Şimdi bunun “büyük resim” olanıyla karşı karşıyayız.
Artık iş, “Türkiye” boyutunda.
Esasında konu dedikodu olduğunda, verilen zararın niteliği aynı.
En yakınınızdaki “sizi tanımayan” konuşunca da, en uzağınızdaki, üstelik devletin başındaki “sizi tanımayan” konuşunca da aynı.
Sadece verilen zararın büyüklüğü değişiyor, bu da şüphesiz önemli bir fark.

Anlayamadın be dostum!
Fakat “potansiyel”, tam da “gerçek” gibi.
Saklandığı yerden eninde sonunda çıkıyor.
Hakkında haksız yere “ay o şöyleymiş” diye konuşulan adam, tüm o kötü niyetlileri geride bırakıyor potansiyelinin ona “git” dediği noktaya gelebiliyor.
İsteği sadece “iyi, eşit, doğru, insancıl bir yaşam” olan ama bir süredir “paralel, ateist, bunlar, çapulcu, gezikafalı, haşhaşi, vs.” olarak yafta yapıştırılan kaç milyon insan var sizce Türkiye’de?
Zira verilen zarar bir kişiyi değil, milyonlarca kişiden oluşan bir halkı kapsıyor.
İnsan birkaç gün haber ve gündemden uzak kalınca –ki kalmak artık bir gereklilik, akıl sağlığı açısından-, geri dönüşünde ağzından çıkan ilk söz “Biz nasıl bu noktaya gelmiş olabiliriz” oluyor. Hakikaten, biz, bizi göz göre göre felakete sürükleyen bir anlayışı nasıl başımıza getirdik?
Arkamızdan konuşanları, atıp tutan ve bir de insanlara palavralarına inandıranları nasıl kontrol edemiyorsak, bunu da edemeyeceğiz, orası kesin.
Fakat gerçek eninde sonunda ortaya çıkacak, bunu biliyorsunuz değil mi?
Kendisi ve kendine itaat edenler dışındakileri “sıfırlayan” bir anlayışta artık ne vicdan arıyoruz, ne de barış getirebilme becerisi.
Aynı arkamızdan atıp tutan ama sonra HAKSIZLIK yaptıkları için duvara çarpanlar gibi...
Bunu toplumsal boyutta yapanların da sonu aynı olacak.
Doğanın kuralı bu, n’aparsın!

Yazarın Tüm Yazıları