Paylaş
Sebebini araştırmıyor, çok doğal olarak kısa vadede insan ölümlerini azaltmak için en etkili ve kısa vadeli çözümü arıyoruz. (Arıyor muyuz, o konuda da şüpheliyim.)
Halbuki halimizin sebebini anlamak için biraz geriye gitmemiz lazım.
Eğitimciler çok iyi bilir: İnsanın öğrenme sürecinde, duygular ve öğrenme birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Öğrenme süreci, duygular işin içine katılmadığında, yarım kalır. Bunu kendi hayatınızı düşünerek dahi görebilirsiniz: İyi bildiğiniz ve aklınızdan çıkmayan konuları, yaşayarak, uzun süre boyunca gözlemleyerek öğrendiğinizi fark edersiniz.
Bir türlü kafanıza girmeyen, yeterince öğrenemediğinizi söylediğiniz konuları ise duygularınızdan uzak bir yerde tutmuşsunuzdur.
Lisedeki biyoloji dersinizde öğrendiğiniz, insan vücudunun çalışmasına dair bilgileri hatırlayamazsınız.
Çünkü çok sıkıcı bir ders kitabından mecbur olduğunuz için öğrenmişsinizdir. Ama eminim National Geographic’de insan bedeniyle ilgili izlediğiniz ve tamamen duygularınızla bağ kurmanızı sağlayan ilginç belgeseli hiç unutmazsınız.
Hal böyleyken, lisede, öğrenirken çok sıkıldığımız bir ders kadar bile öğrenme-diğimiz trafik konusunda, içinde bulunduğumuz durum pek de anormal sayılmaz.
Trafikte direksiyon sallayan çoğumuz, tehlikeli hareketlerimizin hem kendimizin hem de başkasının hayatına mal olabileceğini biliyoruz ama vazgeçmiyoruz.
Çünkü, hayat çizgimizde, trafikle ilgili bir öğrenme sürecine sahip değiliz. Bildiklerimizi “iş olsun diye” kursta öğreniyoruz. Hiç öğrenmeyenler ise çoğunlukta...
Bir çocuk, trafikte tehlike yaratmanın kendine ve çevresindekilere verebileceği tehlikeyi çok küçük yaştan başlayarak yetişkinlik dönemine kadar tekrarlı olarak öğrenmediğinde, 20 yaşına geldiğinde “slalom yapa yapa giden genç”e dönüşür.
Parasını verip ehliyetini aldığında, takip mesafesi bırakmanın hayatını kurtarabileceğini bilmez.
Babası pazar günleri ailesini “rakı balık”a götürür, sonra da “ben içince de iyi kullanırım” diye direksiyon başına geçerse ve -tesadüf bu ya- hayatı boyunca hiç kaza yapmazsa, genç kardeşim alkollü iken iyi araç kullanabilmenin bir meziyet olduğunu düşünmeye başlar.
Çocukluğu boyunca arka koltukta sinyal vermeyen, hız kurallarına uymayan, etrafına söven büyüğünü izlerse, 18 yaşından sonra o insana dönüşür...
Bunları istemiyoruz!
- Takip mesafesi bırakmayanlar: bu konuda esasında çok basit bir hesap var, öndeki araç bir direğin yanından geçtikten 3 saniye sonra sen de o direğin yanından geçiyorsan, önündeki araçla aranda yeterli takip mesafesi var demektir.
Tabii 3 saniyelik mesafe bırakmak olanaksız, çünkü öndeki araçla aranda boşluk oldu mu, hemen yandan bir araç gelir, arana girer. Çünkü onun için, sen takip mesafesi bırakmıyor, yavaş gidiyorsundur.
- Trafik kuralları ihlallerine cüzi cezalar: Düşünün, eğer yaya geçidinde durmamak, kırmızıda geçmek, emniyet şeridine girmek gibi “küçük” her ihlalinizde 5000 Lira ödemek zorunda kalsaydınız, kurallara uymak için kendinizi zorlamaz mıydınız? Hatta mecbur hissetmez miydiniz?
NOT: Bugün 10:30’da 104.2 Radyo Trafik’te, Volkan Demirkuşak’ın programı Otomotiv Gündemi’nde çok daha fazlasını konuşacağız... Trafikte deliren tüm Habitus okurlarını bekliyoruz...
Paylaş