Paylaş
Hem tatil, hem iş gibi görünse de aslında pek öyle değildir... Sahilde oturup kokteyl yudumlayarak bir bölgenin bilinmeyenlerini, coğrafi yapısını, tarihini öğrenemezsiniz. ıyi seyahat yazarları dere tepe düz gider, bilinmeyenin izini sürer, sonra okuyucuya en doğru ve en renkli notları aktarmak için ter döker...
Bu işi Türkiye’de en iyi yapan isimlerden biridir Hürriyet Seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç.
Ne zaman arasam ya Türkiye’de, ya dünyanın öteki ucunda bir turist grubunu gezdirmektedir. Oprah Winfrey’den Colin Powell’a, Türkiye’ye gelen önemli isimlere rehberlik yapan isimdir.
Saffet, dünyaca ünlü seyahat yazarlarından Pat Yale ile bir araya gelerek “ıstanbul Hakkında Her şey” ismini verdiği bir ıstanbul rehberi hazırladı. 650 sayfaya şehri nasıl sığdırdılar bilmiyorum ama deli bir iş yapmış ikili. Tam üç yıl boyunca ıstanbul’u karış karış gezmiş ve ortaya süper bir ürün çıkarmışlar. “Her dönem görkemli olmuş bu şehir ama 20’nci yüzyılın büyük bir bölümü zalim davranmış ıstanbul’a” diyor kitabın önsözünde Saffet.
Kitabı okumayı bitirdikten sonra sadece şunu düşünebiliyordum: Eğer ben üç sene boyunca ıstanbul’u gezip yazmaya kalksaydım “yazık etmişiz şehre” cümlesini tekrarlamaktan epey yıpranırdım...
Lego gibi görünen, hesapta restore edilmiş surları, çirkin kavruk binaların arasına sıkışmış güzel köşkleri, harap durumdaki yapıları gördükçe “Ah canım İstanbul” diye diye saçlarımı yolardım...
Ha, yolmuyor da değilim, o ayrı...
Harap duran yapılar bir yana, birtakım adamların, tarihi yapıları babalarının malıymış gibi değerlendirmelerini engelleyen kanunlarla ilgili cambazlıklarını bir bilseniz, kalbiniz parçalanır.
Bu kafayla gidersek, elli yıl sonra ıstanbul’un tarihinden sadece güzel öyküler kalacak herhalde...
ŞEHRİN BİLİMEYENLERİ
Enteresan hikayeler de buluyorsunuz kitapta.
İşte seçtiklerim:
Söylentilere göre Konstantin, içinde Nuh’un gemisini yaparken kullandığı balta ve Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhın bir parçasının bulunduğu hazineyi Çemberlitaş’ın kaidesine gömmüş. Bazı araştırmacılara göre kutsal hazine Çemberlitaş’ın altında. Bazıları ise 1204’teki Haçlı yağmasından kurtulmasının imkansız olduğuna inanıyor.
Bakırköy’ün önceki adı Rumca “uzak bir yer” anlamına gelen ve Makrohori’den türeyen Makriköy imiş. 1925 senesinde yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi ile Bakırköy adını almış.
İstanbul’un domuz eti satan son kasabı Dolapdere’nin arka sokaklarında, kilise yakınlarında dükkanı bulunan Lazari Kozmaoğlu. 1977’den beri bu işi yapıyor.
Caddebostan’daki Ragıp Paşa Köşkü’nün de vaktiyle sahibi olan, Sultan 2. Abdülhamid’in mabeyincisi Ragıp Paşa, Osmanlı ımparatorluğu’nun üç kıtaya yayıldığını göstermek için Beyoğlu’nda yaptırdığı hanlara Rumeli, Afrika ve Anadolu isimlerini vermiş.
Tünel’deki kocaman bacanın hikayesi ise şu: 1874’ten 1970’e kadar füniküler sistem, buhar gücü üreten jeneratörler kullanılarak işletilmiş, bu baca da o sistemden kalma.
Paylaş