Paylaş
Manşet ya, belli ki önemli bir hadise var, tıklıyorsun haliyle.
Öyle hemen haberi okuyacağını sanma. Önce, sen tam okumaya başlamışken önüne fırlayan reklamdan çekeceğin var.
O reklamın köşesindeki mikro boyuttaki x, yani “kapat”a bir kerede basabilir, reklamı kapatmayı becerebilirsen şahane. Ama yok, x’in kenarına gelir de reklama tıklarsan bir de açılan yeni reklam penceresini kapatmak için mesai harcayacaksın.
Eğlence haberinde de, ölüm haberinde de reklam görebilirsin, zira tık avcılığı bunu gerektirir.
Neyse, reklamlara takılmadan bir biçimde geçtin diyelim, sonra bir tane “genel görsel” geçmen lazım. Habere simge fotoğraf olarak seçilmiş bir tane görsel. Olay yerinden değil, olaya ait kişi değil, olayla herhangi bir ilgisi bulunmayan genel bir görsel. Hâlâ merakın sürmeli çünkü, gezmeli, takılmalısın o sayfada.
Gözlerin aşağı doğru inerken bir bilgi kırıntısı ararsın. “Hangi x’te ne oldu” diyor yine, merakını aydınlatacak bir cümle bulabilene aşk olsun.
Bir haberi okumak bu kadar zor olmamalı... Haberi tıkladığın andaki “ne olmuş acaba” sakinliğinden “NE OLDU YA, NE OLDU ÖF?!” asabiyetine doğru geçmek üzeresin...
Tam EAAH YETER BE deyip kapatacakken altta mini mini bir cümle ile “Ali topu attı” yazıyor mesela, bu olmuş.
Seni bu kadar maceradan maceraya sürükleyen, bir haber okumak için süründüren haber, haber bile değilmiş meğer. Sen sadece tık avına kurban gitmişsin, sonunda da o çıkıyor hani, Ali topu atmış zira, konu bu.
Görüyorsun ki internet medyası, ticaretle iç içe geçmiş tık avcısı sistemin sadece “merak uyandırma” kısmını başarıyla uygulayabiliyor.
İçeriksiz, niteliksiz, galerici, tık avcısı ve insanı aptal yerine koyan bu sistem yüzünden basılı gazete okumaya geri döndüm.
Ve bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum.
Kanayan yaralar
* En suya tirit haber de, en memleket meselesi haber de bu sistemle veriliyor. Ülke meselelerinin konu edildiği haberlerle, tık almak için yapılmış -mesela- çok tıklanacağı kesin olan erotizm dozu yüksek galeriler aynı dille verildiği zaman önemli bir ciddiyet problemi ortaya çıkıyor.
* “İlk ben vereceğim” sistemi, haberin gerçekliğini araştırmanın, teyit sürecinin atlanmasına neden oluyor. Gazetecilik için son derece tuhaf olan bu durum, birdenbire normalleşiveriyor.
* “Öyle ya da böyle okuyucunun tıklamasını sağlama” sistemi, kurumların saygınlığına zarar veriyor. Okuru hayal kırıklığına uğratıyor. Haberciliği öldürüyor. Gazeteciliği öldürüyor. Etik ilkeleri darmadağın ediyor.
* İnsanı tıklama manyağına çeviren foto galericiliğe karşı değilim ama bu haliyle karşıyım. Birbiri ardına dizilmiş 743892 fotoğrafı tıklayacaksam eğer, bilmediğim konularla ilgili bir şeyler öğrenmeyi beklerim, yeni bir bilgi beklerim. Şu anda böyle bir durum söz konusu değil. (Bazen fotoğrafın yanında kişilerin adı bile yazmıyor hatta, bırakın yeni bilgiyi...)
Zaten medyanın bir kısmında vicdan ve değer arayamazken, okuduğumuz, sevdiğimiz medyadan da böyle böyle soğuyoruz. Bazı değerlerin darmadağın olduğunu görmek için çok uzaklara gitmeye gerek kalmıyor.
Tık avcılığı ile şekillenen internet gazeteciliği, içeriksiz ve niteliksiz bu halleri ile yerlerde sürünüyor. Halbuki bu sistem, iyi, özenli ve nitelikli bir sisteme dönüştürülebilirdi.
Tabii, bu iş öyle “tık avcılığı yapmayalım” deyince olmuyor. Sen tık avcılığı yapmayınca adam reklamını gidip tık avcılığı yapana verecek. Sen batacaksın ama sistem sürecek...
Burada önemli olan bu sistemi dönüştürmek.
Ticaret yapan büyüklü küçüklü herkes, markalar, reklam dünyası ve medya, bu anlamda birbirlerine sıkı sıkı bağlı. Hep birlikte kafa kafaya verip “Ne yapıyoruz biz, bu sistem çürüdü, kokuyor” demeleri lazım ki, bir yerden başlayalım.
Paylaş