İnternet yasakları

Bu devirde “internet sitesi yasaklamak” 6 şeritli bir otoyolun bir şeridine bariyer koymaya benziyor. 5 şerit açık, o açık şeritlerden araçlar vızır vızır giderken işin teknik kısmı hakkında biraz daha az bilgi sahibi olanlar bariyerle trafiği tıkanmış şeritte hapis kalıyor.

Haberin Devamı

Bu devirde problem çözümü yasakla olmaz. Geçmişte de olmamış, şimdi de olmaz. Her türlü bilginin kaydedildiği teknoloji çağında yasaklar “kara leke” olarak yazılıyor hanemize.
Şu bir gerçek: Medyanın hassas konularla ilgili duyarlı davranması önemli. Bir haber verirken teyit mekanizmasının doğru çalışması, etik ilkeleri ihlal etmemesi bir gereklilik.
Buna riayet edilmediğinde ortaya doğal olarak problem çıkıyor.
Fakat ne yazık ki burada da “Burası Türkiye” kuralları devreye giriyor. “Fırsatını buldun mu, bir aralık kapı gördün mü, en ilgisiz suçlamaları yönelt” motivasyonu ile hareket ediliyor.
Bugüne kadar sadece işini yapmış başarılı insanlara en ilgisiz suçlamalar yöneltildi. Ülkesini seven, ülkesi için çalışan, çalışkan ve başarılı insanların hayatı karartıldı. Omuzlarını çökertecek kadar iftira altında kaldılar. Onları, oldukları insanın tam aksiymiş gibi gösteren yalancıların palavraları altında ezildiler.

****

Yayını konusunda hassasiyet gösterilmesi gereken bir fotoğraf sonucu gelen suçlamaların milyonda biri, yalan propaganda mekanizmalarına gelmiyor.
Her gün maruz bırakıldığımız yalan propagandaya, gerçek habercilikten uzak, olanı değil, hakim gücün işine yarayan nitelikte “haber” üreten medyaya, milyonlarca insanı etkisi altında bırakan yayınlara ses çıkaran yok.
Onların vatan sevgisi sorgulanmıyor. Yalan söylüyorlar ama sırf şu andaki hakim gücün işine yaradıkları için “vatansever” kabul ediliyorlar.
Sosyal medya yasaklı olmadığı zaman sabah akşam kendi gibi düşünmeyenlere en aşağılık sözleri söyleyen, dilleri damakları kuruyana kadar küfür eden trolllere yasak yok, çünkü “güç”ün işine yarıyorlar. Söylenen büyük yalanları “gerçek” olarak toplumun hafızasına kazımak için onlar da önemli neticede.
Gerçeği yazan, gerçeği konuşan, işini yapmaya çabalayan dürüst insanlar “hain” diye yaftalanıyor bugünün Türkiye’sinde. Adliyelerde sürünüyorlar. Gözdağı gösterilerinin baş aktörleri olarak hedef tahtasına konuluyorlar.
Hep söylerim, insan adalete yemekten, sudan daha fazla ihtiyaç duyar. Adalet olmadı mı, kaos vardır toplumda, karmaşa vardır, hele ki bizim gibi eğitim konusuna devrim yapamamış, bilgi toplumu olamamışken, daha fena olur bu işler.
Son birkaç haftada olanları şöyle bir hatırlayın.
Zayıf bırakılmış, fakat zayıf bırakıldığının farkında olmayan toplum, elinde güç bulunduranların konuşmalarını anne-baba sözü gibi algılıyor. Bu kulüp başkanı da olsa, siyasiler de olsa, patronu da olsa böyle. Onlar ayrıştırıcı konuştukça, toplum geriliyor, ayrışıyor. Astığım astık kestiğim kestik tavırları, kimilerinde –ki ne yazık ki sayıları pek az değil- ben de asarım, ben de keserim tavrı yaratıyor.
Asıyor da, kesiyor da. Kartopu yüzünden bir insanın canına kıyan, kadını atılabilir bir eşya zannettiği için ruhsuzca öldüren, kulüp otobüsüne ateş açıp sporcuları öldürmeye kalkan insanların ülkesi burası.
Ve bu insanlar kendi kendilerine olmuyor böyle.
“Sorumluluk” hepimize lazım. Ağzımızdan çıkan sözlere, yazdığımız satırlara, bastığımız fotoğraflara istisnasız hepimizin elbette dikkat etmesi lazım. Her şeyden önce insan olarak sorumluluğumuzdur bu.
Vicdanen sorumluluğumuzdur.
Fakat Goebbels’in askerleri gibi çalışanlara, yalan söyleyerek toplumun önemli bir kısmını inandıranlara ve etkisi altında bırakanlara, kişisel çıkarlar için güzelim Türkiye’nin ayarlarıyla oynayanlara ses çıkarılmıyor.
Yalan propaganda makinelerinin ve onları destekleyen mekanizmaların yasakçılıkları ise...
“Vah benim güzel Türkiye’me” dedirtiyor.

Yazarın Tüm Yazıları