Paylaş
Şaşkınlığın iki sebebi var. Birincisi, İstanbul’un göbeğinde bir takım adamların, korkusuzca adam vurabildiği gerçeğinin periyodik olarak tarafımıza hatırlatılması. İlk değil bu, son da olmayacak.
Şaşkınlığın diğer sebebi ise yorumcular.
Olayları izleyen ve yorum yapan iki grup var ki, insanı insanlığından utandırır.
Aslında onlar her zaman her yerde; kötü bir hadise olmasına lüzum yok. Ha, böyle durumlarda elbette göze daha çok batıyorlar. Onlara müsaadenizle “memnunlar” diyeceğim. Hani başkasının felaketinden kendine mutluluk çıkaranlar. Kendi başına, kendi çevresinden birinin başına gelse, dünyayı yıkacakken, bir başkası söz konusu olunca insanlığını gram hatırlamayıp “oh olsun” diye ahkam kesenler, konuşanlar.
Ve o memnunları iki gruba ayıracağım: Birinci grup tür memnunlar, hiç sözlerini sakınmadan “iyi oldu” diyebiliyor.
Sanki yaşam ve mutlu olma hakkı, kendilerinin insanlığa sunduğu bir ayrıcalıkmış gibi...
Düşülen kötü vaziyet, kendi kararlarıymış gibi...
Genellikle sözleri “Yapılan kötülük yerde kalmaz” oluyor. Onlara göre, daha önce yaptıklarının cezasını çekiyor İbrahim Tatlıses...
Allah Allah?
Bu sözler neye denk biliyor musunuz? Kocaeli Depremi’nin ahlaksızlıklar yüzünden, Japonya’daki depremin ise Pearl Harbor’dan ötürü gerçekleştiğini söyleyen zihniyete ait.
Pardon ama biz “hak dağıtma” merci filan mıyız?
İyiliklerin mükâfatlarına karar verecek, hatta o mükafatları dağıtacak “seçilmiş insanlar” mıyız?
“Kimin kötülüğünün nasıl cezalandırılacağını belirleme komitesi” miyiz?
Neyiz biz?
Bir diğer gruba ise müsaadenizle “timsah memnunlar” demek istiyorum.
Kendileri, aynen yukarıda yazdığım gibi düşünmektedirler ancak doğru ata oynamayı, nabza göre şerbet vermeyi çok iyi bildikleri için bunu çaktırmamaktadırlar.
İşte, hayatta en çok karşımıza çıkan “memnun” türü de onlardan oluşuyor...
Tatlı tatlı nabza şerbet vererek, çaktırmadan kafa ezerek, kendi pozisyonlarını cilalarlar.
Bir yandan da pek etrafa belli etmeden düşman ilan ettiklerinin başına gelenleri, derin biz hazla izleyerek kendi hayatlarına tutunurlar.
Düşmanlarının başına bir hal geldi mi “ileride benim başıma iş açmasın” diyerek rahat rahat sevinemezler, onun yerine gerçekten üzülenlerle birlikte olur, onların sırtlarını sıvazlarlar.
Bilmiyorum “iyi oldu” diyenler mi daha fena, yoksa en yeteneksiz dizi oyuncularından bile kötü tiyatro oynayan, kuru kuru ağlayan bu adamlar mı?
Siz karar verin.
Bu program müthiş!
Salı günleri TRT 1’de yayınlanan Katre, bir “müzik projesi” haline dönüştürülerek edilerek tekrar yayınlanmaya başlamış. Salı gecesi bu yeni “senfonik” haliyle olan ilk bölümüne rastladım ve kopamadım...
Müthiş bir yayındı.
Programda muhabbet yok, müzik var. Ama ne müzik...
Senfonik altyapıyla türkü ve sanat müziği eserleri canlı olarak yorumlanıyor. Türkü ve sanat müziği sevenler zaten bayılacak ama bu türlere ilgisi olmayanların bile büyülenerek izleyeceği bir program.
Bu hafta Zerrin Özer, Melihat Gülses ve Musa Eroğlu vardı. İzlemediyseniz çok şey kaçırdınız, haftaya kaçırmayın derim.
Paylaş