İnsanlığın sonunu getirecek iki insan tipi

“Beni sevin, alkışlayın, övün, çünkü buna çok ihtiyacım var” motivasyonuyla iş yapanlar: Kimisi mutsuz çocukluğunun, horlanmışlıklarının telafisinin peşindedir. Yakınlarından göremedikleri övgüyü, sevgiyi tanımadıkları insanların hayranlıklarında ararlar.

Haberin Devamı

Bu, bireysel olarak masum bir arzu gibi görünse de, hırslı yapıları yüzünden yükseldiklerinde ve topluma seslerini duyurabilecek noktaya geldiklerinde “ben ben ben”cilikleri tehlikeli bir noktaya erişir.
Zira işin kökünde topluma katkıda bulunma, iyi ve nitelikli işler yapma, kendine uygun meslek bulma değil, pışpışlanma arzusu vardır.
Eğer yaptıkları iş onlara bir biçimde “pışpış” getiriyorsa, içi boş da olsa övgü almalarına, geniş kitlelerce tanınmalarına ve az-çok para kazanmalarına sebep oluyorsa, niteliği önemli olmaz.
Onları, ülkenin ortasında atom bombası patlasa bile “İşte ev halimm”, “İşte bugünkü ruj rengim” notu düştükleri fotoğraflarıyla, bol dudak büzmeli selfie’lerinden tanıyabilirsiniz.
Atom bombası düştüğü anda dahi takipçilerinin “Bugün çok güzelsin /yakışıklısın”, “Sana hayranım” demelerine ihtiyaç duyarlar.
Dünyanın sonu gelse bile övgü duyma ihtiyacı, tüm ihtiyaçlarının, hatta hayatta kalma güdüsünün bile ötesindedir.
İnsanlığa bir gram faydası olmayan fakat ünlü/popüler olmalarını sağlayan işlerini takip eden ve tam olarak neye hayranlık beslediklerini bilmeyen/sorgulamayan kitlenin “Size hayranım”larını duydukça...
Dış dünyadan gelen övgü ve alkış sürdükçe duygusal dünyalarında tatmin olacaklar, işlerini sürdüreceklerdir.
Esas odakları nitelikli iş yapmak değil, “Beni övün ve sevin” olan kişilerden iş konusunda her zaman verim alamazsınız, çünkü herhangi bir şekilde, en ufak bir eleştiride dağılırlar.
Mesela atom bombası düşse ve tam o anda birisi “Saçların çirkin” dese, eleştirilse, onun için gündem, atom bombasının düşmesi ve bundan sonra nasıl hayatta kalacağımız değil, birisinin, onun saçını çirkin bulması olur.
Bu seviyedeki “Ben ben ben”cilikle mücadele etmek, gerçekten mümkün değildir.

“Biz eskiden çok fakirdik, şimdi hepinizin tepesine çıkacağım” motivasyonuyla iş yapanlar: Onları, geçmişin acısını çıkarır şaşaalı hayatlarından tanıyabilirsiniz.
Zenginleşmişlerdir, sosyal statülerinde para kaynaklı büyük değişimler olmuştur ve bunu cümle aleme göstermelilerdir.
Onları, ihtiyaçlarından fazla mal-para içinde boğulmalarından, lüks tutkularından tanıyabilirsiniz.
İhtiyaçlarından fazla kazandıracak yoz bir sistem kurarlar etraflarında ve bunu sürdürmek için oldukları yerlere, pozisyonlarına yapışırlar.
Elbette zor çocukluk geçirmiş, hayatının önemli bir dönemini yokluk içinde yaşamış insanların hepsi “çürümüş, yoz zenginler” kulübüne katılmıyor.
Çok çalışıp büyük ticari imparatorluklar kuran, çevresine ve dünyaya faydalı olan bir dolu donanımlı insan var. Onlar bir kenara.
Sonradan para yüzü görmüş diğerleri ise, eğer donanımlı insanlar değillerse, paraları ve güçleri arttıkça vicdanlarının yerini kaybetme korkusu alır, herhalde insanlık için daha tehlikeli bir kombinasyon yok.
Zenginleştikçe şahsi menfaatleri tek odak haline gelir. Menfaatlerini ve halihazırdaki güçlerini, paralarını korumaktan başka hiçbir şey düşünemez olurlar.

Velhasıl kelam...
Antenleri açmak, iyi gözlem yapmak lazım.
Tek derdi kendi refahı, zenginliği gücü veya duygusal ihtiyaçlarının tatmin edilmesi olan insanların şark kurnazlıklarına, uyanıklıklarına kanmamak lazım. Esasında sadece kendilerini düşündüklerini iyi bilmek lazım.
“Ben ben ben” diye kuduran insanları iyi teşhis edip, uzak durmak; hayatımızın ortasına çöreklenenler var ise, hızla uzaklaştırmak lazım...

Yazarın Tüm Yazıları