Paylaş
Uçak yolculuğundan sonra valizlerini beklerken ne yapıyorsun sevgili tatilci Habitus okuru? Bakıyorum da, herkes adeta valiziyle aşk yaşıyor.
Uçuştan sonra o dönen bantın çevresinde öyle bir toplanılıyor, öyle heyecanlı valizlerin gelmesini bekliyor ki, dağları delerek ?irin’ine ulaşan Ferhat bile sevdiceğini göreceği için bu kadar heyecanlanmamıştır.
Hayır gören de valiz ete kemiğe bürünecek, koşarak sahibinden kaçacak sanır.
Peki ya bandın kenarında bekleyip sabit bakışlarla valizin çıkacağı noktaya kilitlenenlere ne demeli?
Çok rica ediyorum, o valiz, bantta dönmeye başladığında, onu ilk gördüğünüz anda, insanları ite ite, omuz ata ata, ayaklara basa basa kalabalığı yararak valizinizi yakalamaya çalışmayınız. Bagajlar bir yere kaçmayacak, müsterih olunuz.
Sırf “popüler” diye bir işe/hobiye/mekana saranları:
Buyrunuz en simgesel örneklerden biri: Alaçatı taraflarına özel bir alakası olmamasına rağmen sırf popüler diye gidenler.
Tamam zeytinini seversin, zeytinyağını seversin, havasını seversin ama sörfçülerin arasına -hiç sörfle ilgin olmamasına rağmen- girip niçin etrafı kesersin a süslü abla, a bira göbekli abi. ?u hayatta herhalde insanların sürekli birbirini süzmediği, herkesin kendi işinde gücünde (sörfünde-tahtasında desem daha doğru olacak galiba) olduğu bir yer varsa o da Alaçatı idi, artık o da tarihe karışıyor. Alaçatı Sörf Festivali’nden bildiriyorum, “Süzücügiller” burada da taarruza geçmiş.
80’lerin kötü meçlerinden daha kötü saç yapıp “çok doğal oldu, nefis oldu” diyen kuaförleri:
Efendim, Alaçatı demişken, “sörfçü saçı” meselesine girmek istiyorum. Sorarım sana sevgili doğallıktan yana Habitus okuru, güneş ve deniz suyundan rengi tatlı tatlı açılmış saç gibisi var mıdır. Nice Türk sarışınları bu nefis saça ulaşmanın peşinde koşmuş, lakin kuaförlere bu saçı bir türlü anlatamamıştır. Kuaförlere “Bak kardeş, hani böyle güneşten açılmış gibi, hafif sarı gibi ama uçlar daha sarı, böyle sörfçülerin olur ya” cümlesini kurmuş, fakat elde ettiği sonuç, sarı ve siyah şeritlerden oluşan çirkin bir saç öbeği olmuştur.
İşte elde etmeye çalıştığınız o balyaj için Alaçatı’ya gelecek, sörf festivalinde etrafta göreceğiniz genç ve yakışıklı kardeşlerimin, güzel mi güzel kızların fotoğraflarını çekeceksiniz. Sonra bu fotoğrafları büyütecek, kuaförünüze göstereceksiniz. Diyeceksiniz ki, “Ben bu saçı istiyorum canım. Saçlarımı eşek arısı gövdesine döndürme. Beni hasta etme.”
Sade kahve istiyorum
“Ne alırdınız” diyen ama dinlemeyen servis elemanlarını:
Diyor ki bana, hanımefendi ne alırdınız. Sade kahve istiyorum, SADE kısmını net belirtiyorum, peki o bana ne getiriyor?
Sütlü kahve.
Diyorum ki, “E bu sütlü?” Diyor ki bana “Evet???”
Bir servis elemanının, bir restoranın “işinde başarılı” olarak değerlendirilmesi için bu çok basit talebimizi, yani “müşteriyi dinleme” kısmını atlaması normal midir?
Peki sevgili karşısındakini asla dinlemeyen servis elemanı arkadaşım. Sana şunu sormak isterim. Mesela sen doktora gitsen, midenin ağrıdığını, ekşidiğini söylesen. Bu talebini son derece açık ve net olarak bildirsen. Doktor sana baş ağrısı ilacı verse, hoş mu olur? “Niçin beni dinlemiyorsun a doktor” demez misin? Sinirlenmez misin? Öyle düşün bi’.
Paylaş