Paylaş
Öğrencilere, kişilere hakaret etmeden sosyal medyayı kullanma yöntemleri anlatılıyor.” Dün, Hürriyet’te yer alan bu haber, aslında bir milat sayılır.
İnternet çoktan kültürleri, toplumları değiştirecek, dönüştürecek duruma geldi, sosyal iletişim kurallarını değiştirdi ama hâlâ “Çocuklara öğretilecek en önemli konular” arasına giremedi.
Hayatın bu kadar orta yerinde olan bir meseleyi nasıl atlıyoruz, anlamak mümkün değil. Cumhurbaşkanından milletvekillerine, bakanlardan belediye başkanlarına, dünyanın dört bir yanında herkes sosyal medyayı kullanırken, sanal dünyanın eğitim sisteminde kendine yer açmamış olmaması, internetin son 20 yılda değiştirdiklerini görmezden geldiğimizi gösteriyor.
Eskiden “kültür” dediğimiz sokaktaydı. Şimdi toplumun neye benzediğini görmeniz için sosyal paylaşım sitelerine göz atmak yeterli.
Paylaşılan meselelerin niteliğine değil, erişim kolaylığı nedeniyle tanışmayan insanların birbirine nasıl hitap ettiğine bakın önce. Manzara size çok şey anlatır.
Naifliğin, nezaketin, hatta insanlığın ne olduğunu hatırlamak için sözlüğe bakması gereken bir insan topluluğu haline geldik. Sosyal medyada kişilerin birbirleriyle iletişim kurma biçimlerine şahit oldukça içinde yaşadığımız topluluğa “toplum” demek dahi zorlaşıyor.
Ulaşılabilirlik, insanların birlikte yaşayabilmeleri için gerekli olan sosyal kuralları geçersiz kılıyor.
Kimse kendini doğru ifade etmek için çaba göstermiyor. Hadsizlik, kişilerin bunu yaparken rahatsız olduğu bir vaziyet olmaktan çıktı. Sanal ortamın, iletişimi yöneten unsurlardan “duygusal alışveriş”i ortadan kaldıran özelliği yüzünden utanmaktan kimse korkmuyor. Duygular yoksa vicdan muhasebesi yok...
“Bir kere sokağa çöp atsam kimse görmez” der gibi... “Bir kere kırmızıda geçsem bu beni kötü bir insan yapmaz” der gibi...
Sosyal medyada da aynı düşünce haritasını kullanıyor birçok kişi: “Seni kimsenin tanımadığı bir ortamda, birkaç defa karşındaki adama nefret kussan bu senin insanlığından eksiltmez.”
Eksiltmez mi sahi?
“Kültür” kelimesinin tanımı değişti
Artık canın kime isterse ona hakaret edebilir, karşındakine söz hakkı tanımaksızın nefretini kusabilirsin. Hayatın omuzlarına yüklediği duygusal ağırlıktan ve yoğun stresten, sosyal medyada başkalarına hakaret ederek kurtulabilirsin...
Halbuki bu halimiz, bizi “kanser olmuş” bir toplum haline döndürüyor. Birbiriyle iletişim kurmayı beceremeyen, bildiği en iyi rahatlama yöntemi içindeki nefreti akıtmak olan tehlikeli bir topluma.
Ve sosyal medyanın dönüştüğü bu sanal savaş meydanı, hepimizi değiştiriyor.
Durduk yere hakaret yediğimizde kendimize yeni kalın kabuklar, yeni kalkanlar icat etmek zorundayız. Sözlüklerde bizlerden hazzetmeyen insanların, yanlış, taraflı düşüncelerini internet tarihine not düşmelerini izlemek ve bunlara kafayı takmamak zorundayız. Üstelik sözlükler, yazılan “nefret entry”si konusunda, muhatap kişiye söz hakkı tanımıyor. Adamın biri seni tanıdığı için değil, sırf gıcık olduğu için seninle ilgili düşüncesini yazmış, her açan bunu görüyor, okuyor ama senin söz hakkın yok.
Twitter’da gezinirken ise, kimi “mention”ları “hakaret filtresi” ile algılamak şart artık. “Dur şu hadsize ben de bir çift laf edeyim” diye başlayıp “Hadi neyse boşver şimdi, bu işin sonu yok” cümlesiyle özetlenebilecek asap bozukluğu dalgalanmaları, günün sıradan olayları arasına girdi. Artık “kültür” kelimesinin anlamını açıklarken, insanların fiziken birlikte olduğu bir toplumdan çok daha ötesini düşünerek bir tarif yapmak gerekiyor.
Sosyal medya tam hayatımızın ortasında böyle bir mecraya dönmüşken, küçük çocuklara artık “Sofrada çatal bıçak nereye konur”dan evvel, birbirleriyle sanal ortamda nasıl iletişim kuracaklarını öğretmek gerekir.
Paylaş