Paylaş
“Yenildim ben” demek, “Buyur, şuram hayli yumuşak, bir tane de sen vur” demek. Saldırılar için kendini açık etmek...
“Ben güçsüzüm, benden bir cacık olmaz” mesajı vermek...
Halbuki öyle değil.
Yaptığın hatayı kabul etmek, sorumluluk almaktan başka nedir ki?
Özür dilemek, “hatalıyım” demek, bir dikkatsizliğin, yanlışlığın yükünü sırtlayıp daha büyük sorunlara yol açmamak için hem kendini, hem başkalarını korumaktan başka ne olabilir ki?
İnsan ilişkilerindeki en büyük yaralardan, iletişimi tıkayan en büyük konulardan biri özür dileyememek.
Özür dileyemeyen, hatalarını sırtlamayan insanların olduğu kalabalıklarda sorun çözemezsiniz, çünkü sorunun kaynağına inmek mümkün değildir.
Kimse konudaki payını kabul etmez.
“Hata yaptım” dememek için eldeki top hep başkasına atılır.
Bir sorunu çözmeye çalışmak, gerçekte alması gereken vaktin 5 mislini alır ve asla sonuca ulaşamazsınız.
Sürekli aynı yere çıkan bir labirentte dolaşmak gibidir özür dileyemeyen, hatasını kabul etmeyenler arasında yaşamak.
İnsanı delirtir.
Hem iş hayatınızda, hem özel hayatınızda bunun milyonlarca örneğini bulacağınıza eminim.
Bir kere hatalarınızı kabul etmeyi deneyin, bakın hayat herkes için nasıl kolaylaşacak...
“En büyük sorun, benim sorunum” dememeyi becerebilmek: Kendi problemlerimizi aşırı önemseyip, diğerlerininkini görmezden gelme eğilimindeyiz genellikle.
Dünyanın derdi bizim sırtımızdadır, başkalarının sıkıntılarını hafife alırız.
Almadığımızı iddia etsek bile alırız.
Beş arkadaş bir araya gelin, ikisi dert anlatmaya başladığında üçüncünün ve dördüncünün “dert yarıştırmaya” başladığını göreceksiniz.
İnsanız, böyleyiz.
Dinlememeye, başkalarının hislerine empati kurmamaya meyilliyiz.
Kolay olanı seçeriz. Mücadele istemez ya beyin, konfor arar.
Fakat iyi insan ilişkileri kurmak konfor isteyen beyinle mücadeleyi gerektiriyor: Dinlemeyi öğrenmek zorundayız.
Öte yandan, dinlemeyi öğrenmek kadar, dinleyeni suiistimal etmemeyi de öğrenmeli...
Muhakkak başınıza gelmiştir. Bazen karşınızdaki konuşurken berbat bir yorgunluk çöker üzerinize.
Diyalog olarak başlayan karşılıklı sohbet bitmiştir zira, siz bir monoloğun izleyicisisinizdir artık, iletişim kesilmiştir.
Empati, dinleyen için varsa, anlatan için de olmalı oysa...
Bir başka grup, “En büyük sorunum benim sorunum”cuların en çekilmezleri: Ölümcül bir derdi olmasa dahi “Nasılsın?” sorusuna cevaben “İyiyim, sağ ol” diyemeyenler.
Anlatacak sıkıntısı yoksa bile dert uydurup dertlenenler.
Onları, başka zamanlarda her cümle başlarına koydukları “ben” kelimesinden de rahatlıkla tanıyabilirsiniz.
Dünya derdini bırakıp her cümlesinde “ben ben ben, sıkıntılarım ve ben” diye söylenenleri iyi dinleyin.
İyi okuyun. Satır aralarında “Sevin beni, ilgi görmek istiyorum,” çağrısını duyacaksınız.
Halbuki bazen dinlemek, başkalarını dinlemek, iyi bir dinleyici olarak var olabilmek ne büyük bir hazine karşınızdaki için...
Ne büyük bir mutluluk. Karşılıklı iletişim için en büyük gereklilik.
Bir başkası konuşurken genellikle az sonra söyleyeceğimiz sözün hesabını yapıyoruz genellikle.
Yapmayın, sadece dinleyin. Dinlediğiniz zaman zaten “bir sonraki söz” için hesap yapmanız gerekemeyecek.
Dinleyin, bakın hayat herkes için nasıl kolay gidecek...
Paylaş