“Hayat” yazmak bizde böyle...

Haftada en az bir kez avaz avaz bağıran ve artık kendisini gülünç duruma düşürmekte olan ustamız, bu ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, kindar dili nereye kadar sürdürecek, hakikaten merak ediyorum.

Haberin Devamı

Yahu bu düşmanlaştırıcı dil sayesinde “İktidarın şu tarafını mantıklı buluyorum” ve “İktidarın şu tarafını mantıklı bulmuyorum” diye efendi efendi tartışan kesim bile “ŞERRRREFSİİİİZ!!!! ZORUNA MI GİTTİ”ye bağladı, sonumuz hayrolsun muhterem İstanbul beyefendisi Habitus okuru.
Herkes birbirine düşman kesildi, artık makul bir platformda tartışabilme yeteneğimizi bile kaybettik. Kolaylıkla zıvanadan çıkıyor, kendimizi kontrol etmekte zorlanıyoruz.
Farklı düşünceler bir arada yaşayabilir oysa ki. Siz başka, o başka, ben başka düşünebilirim ve birlikte aynı yerde yaşayabiliriz.
Nedense bugünün hakim siyasi “güç”ü başka şey söylüyor. Herhalde milleti birbirine kırdırmadan rahat etmeyecekler, çoğumuza öyle görünmeye başladı bu iş.
Bakınız, bu satırları yazan bendeniz gibi düşünmeyenlere söyleyeceğim şimdi şunları:
Arkadaş bak. Benim tek bir isteğim vardı. Liderimin, kendi gibi olmayan, düşünmeyen, Alevi’sinden ateistine, Ermeni’sinden, Kürt’üne Hıristiyan’ından Yahudi’sine, trans bireyinden eşcinseline, “öteki” olarak altını çizdiği tüm insanları en az “çocuğu” gibi gördüğü Sünni Müslümanlar gibi koruması, kollaması. Eşitlikçi olması.
Bir sene önce, “Neden meydanlardaki gençleri dinlemiyor, halbuki dinlese anlayacak, neticede devletin başı değil mi? Herkesin sesi olması gerektiğinin elbette bilincindedir” diyordum. Tabii bu biraz saflıkmış.
Neticede artık biliyoruz ki ortada ticari hesaplar, ince bağlantılar, “Al gülüm ver gülüm”ler varmış. Konu hakikaten bir ağaç değilmiş.
“Her kesimi dinleyen özgürlükçü bir lider olabilir, bu kendi elinde” diyordum. (Ha, bu tabii biraz da sistematik olarak siyasetten uzak tutulmuş bir neslin mensubu olmamın getirdiği saf bir bakış. Eksik olmasın, siyasete uzak bırakıldığımız zamanları misli misli kapattık.)
Hayatımız siyaset oldu, halimize bakın... Burada bile bik bik akşama kadar siyaset yazar olduk. Şiştim, bunaldım, kusacağım ve kimi okurlar da böyle hissediyor, bunu biliyorum.
Ama ne yapalım kardeş, Soma’da madenciler katledilmiş “fıtrat” denmiş, Berkin vurulmuş hâlâ kim yaptı ses yok, paramızı çalıyorlar, rüşvet alıyorlar, sağlık sektörü bile ranta bağlandı, içimiz dışımız beton oldu, sürekli felaketin eşiğindeyiz, bir kişinin/grubun refahı için birbirimize düşürülüyoruz ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de özgürlüklerimiz kısıtlanıyor, kendileri gibi yaşamamız salık veriliyor. “Yok artık devenin nalı” diyeceğim özür dileyerek. (Hoş, bir süredir bunu diyoruz zaten.)
Neyse, tüm bunların sonucu olarak, yazık ki “herkesin lideri” meselesinin dünya üzerinde olabilecek en imkansız durum olduğunu her konuşmasında görüyorum.
Gezi olaylarında en başta “Ne istiyorsunuz gençler, söyleyin bakalım” deseydi, gerçek bir baba gibi tavır takınsaydı şimdi başka şeyler konuşuyor olurduk. (Saf saf konuşma Melike’cim, hadi canım, hadi canım.)
Kısmet değilmiş.

***

Şimdi normal koşullarda yaşıyor olsak ve yine konumuz hayat olsa, mesela “Ay psikolojim de bugün çok bozuk, çünkü havalar bir öyle bir böyle şekerim” diye yazayım...
Efendime söyleyeyim, -atıyorum- “Mutluluğun bin bir yolu” diye sıralayayım... Sonracığıma; erkekler ile kadınların arasındaki farklardan dem vurayım... Sürekli şakalı, komikli yazayım, gülelim...
Fakat ne mümkün sevgili gerçek dünyadan kopup Türkiye’nin saçmalıkları yüzünden yerinde sayan Habitus okuru? Sonsuz bir “umut-çaresizlik-umut-çaresizlik” döngüsüne girmiş gibiyiz.
Bundan sonra bir süre havadan sudan yazsam, az nefes alsam, ne bileyim şöyle komikli şakalı diyorum... Ne olur “ÜLKEDE BU KADAR OLAY OLUYOR SEN BURADA LAY LAY LOM” demeyin olur mu?
Olur mu be usta? Birkaç gün kürsüden avaz avaz bağırmazsan çok makbule geçer.
Biz bile “siyasi tatile” ihtiyaç duyar olduk ya, artık ne olsun. :/

Yazarın Tüm Yazıları