Güven duyamama hastalığı

Anketle oyna, onla oyna, bunla oyna...

Haberin Devamı

Kısa vadede güç ve para elde etmek için oynanan küçük oyunlar, oynayana belki kısa vadede kazanç sağlıyor ancak uzun vadede milyonlarca insanın yaşadığı bir topluma en büyük zararı veriyor.
O zararın adı: “Güven duyamama hastalığı...” Toplumun her yanına dalga dalga yayılan, insanı yaşadığı yerde huzursuz ve rahatsız hissettiren bir güvensizlik hissi.
Ne yediğimiz gıdaya güveniyoruz, ne olacak seçimlerin sonuçlarına güveniyoruz, ne periyodik olarak yapılan anketlere güveniyoruz, ne mahkemelere güveniyoruz, ne devletin verdiği herhangi bir hizmetin yeterliliğine ne de birbirimize güveniyoruz...
En temel vatandaşlık haklarının, hatta vatandaşlık hakkını bırakın, en temel insan haklarının bile söz konusu olmadığı zamanlarda yaşıyoruz.
Birileri ikinci kattan görünmeyen villa havuzu isterken, diğerinin çocuğu devlet yetişemediği için ölmekle kalmıyor, cansız bedeni sırtta taşınıyor.
Bazı doğruları henüz sansürlenmemiş internetteki yayınlardan izliyoruz.
“Güvenmiyoruz” diyoruz. Neden?
Basit: Hiçbir konuda standart yok.
Olan standartlar ise belirli “birilerinin işine gelen” koşullarda geçersiz.
Gıda dedik, önce örneği oradan verelim: Diyelim ki peynir aldınız.
Peynirin içinde insan sağlığına zararlı eser miktarda madde var.
Fakat büyük bir ticaret hacmine sahip şirketiniz. Eğer “güçlü” tarafa yakınsanız, araya adamınızı sokar, hatta bizzat kendi işinizi halleder, o eser miktarda zararlı maddeyi “yok” gösterebilirsiniz.
-“Güçlü tarafa yakın” devlet memuru iseniz, hiç öyle sınavlarla filan uğraşmayın. “Uzaklara atanırsam ne olacak?” diye düşünmeyin. Sizi yaşadığınız yere “aldıracak” bir eleman muhakkak bulunur.
-Sokakta biri size laf attı. “Neyse, bunların sonu yok, duymazlıktan geleyim” demediniz, inat ettiniz, şikayetinizi yaptınız. Gün geldi, davanız görüldü. Laf atan şahıs diyor ki, “Ben oruçluydum, hanımefendi yanlış anlamış...”
“Güç” tarafından atanmış kişi, size şöyle bir baktı, bunu hak ettiğinize kanaat getirdi ve dini bütün imajı çizen ve oruçlu olduğunu söyleyen adama ceza vermedi. Yorulduğunuzla, yıprandığınızla kaldınız.
-Bu hafta Melis Alphan’ın başına gelen gerçek bir örnek: Dinlerin insan icadı olmasına yönelik bir cümle sarf ettiniz. Bu cümlenizden dolayı kendilerini “dini bütün” olarak tanımlayan yayınlar tarafından linç edildiniz, hedef gösterildiniz.
Dinlerini, hakaret, küfür, ağza alınmayacak sözlerle inanmayanlardan “koruyan” insanlardan büyük tepki gördünüz.
Sözlü saldırı ve tacize uğradınız.
Yetmedi, sözlerinizden ötürü bir devlet adamı sizi bizzat hedef gösterdi.
Şimdi “devlet beni korusun” deseniz, gülerler.
Halbuki “laik devlet” dediğimizin, inanan ve inanmayan, ortada kararsız duran veya bu konuda hiçbir fikri olmayan herkesi koruması gerekir, öyle değil mi?
Hem devlet hem de toplumun, tek bir dine karşı değil, her dine ve inanan-inanmayan herkese hassasiyet veya anlayış geliştirmesi gerekir, değil mi?
Cehalete yatırımın, ticari kaygılarla alınan kararların, zenginlik saplantısının, güç sarhoşluğunun bedelini kötü bir biçimde ödüyoruz.
Bazen “bu daha başlangıç, daha neler göreceğiz kim bilir?” diyoruz.
Ama en çok güneşin balçıkla sıvanamayacağına inanıyoruz.
Bu iki duygu arasında yaşadığımız gitgellere ise “Türkiye’de hayat” diyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları