Gürültü insanları

Her sabah kör bir saatte uyanıyorum ve evden çıkana kadar yaptıklarım pek değişmiyor:

Haberin Devamı

Öncelikle erken saatlerin o ölüm sessizliğini bozmam gerekiyor. Biraz ses, biraz hareket lazım. Sessizlik sanki “terslik” gibi... Uzun sürerse başıma bir haller geleceğini düşünüyorum.
Hemen televizyonu açıyorum. İzlemek için değil, sırf gürültü yapsın diye. Sesi kısık, çeşitli görüntüler akıp gidiyor, o sırada ekranda ne olup bittiğine dikkatimi vermiyorum.
Biliyorsunuz, televizyonun artık bir numaralı ödevlerinden biri evde “fon gürültüsü” oluşturmak. Üstelik “ters bir şeylerin olmadığına dair” bir mesaj da veriyor. Ne olursa olsun, o makine çalışıyor, görüntüler akıyor.
Yetmiyor. Çünkü “kalabalık” ve “her şey yolunda” duygusu, TV’nin evde yarattığı sahte hareket ile olmuyor. Daha fazla gürültü, daha fazla kalabalık...
Başka seslere ihtiyacım var. Biraz da müzik açıyorum.
Beni uyandıracak, damarlarımda “bugün de diğerleri gibi normal bir gün” hissinin yayılmasını sağlayacak tatlı bir müzik...
Uyandığımdaki garip sessizliğin verdiği tuhaf duygu, 10 dakika içinde yerini “gürültülü, normal bir gün”e bırakıyor... Evdeki sesler sayesinde rahatlıyorum ve gün başlıyor. Çoğumuz, buna benzer “günlük hayat rutinleri”ne sahibiz.
Düzenin değil, düzensizliğin içinde huzur aradığımız kalabalık ve gürültülü şehirler, insanlarını da kendine işte böyle uyduruyor.
“Normal” dediğimiz, mutlu olduğumuz yer sessiz-sakin bir yer değil çünkü.
Haliyle o kalabalık dünyamız bize, fark etmeden bazı “tuhaf” alışkanlıklar kazandırıyor. Gürültü bulamazsak, kendimiz yapıyoruz.
Bize “normallik” hissi veren bu durum, esasında başka bir şey söylüyor: Gürültü, siz fark etmeden odaklanmayı, dolayısıyla düşünmeyi zorlaştırıyor.
Peki daha az düşününce ne oluyor? Karamsar hisler hayatımızı daha az gölgeliyor.
Alın size mutluluğun anahtarı...

Haberin Devamı

Akıl sağlığı için şart!

Tek başına sessizlikten hoşlananları, bir süre bir yerlere kapanıp kendini dinleyebilenleri neredeyse “arızalı insan” olarak kabul edeceğiz. Gürültünün olmadığı yerleri, sessiz sakin insanları artık tuhaf karşılıyoruz.
Bu zaman dilimi, bir ses, bir telefon ya da kendi kendimize yarattığımız “ben burada böyle duruyorken neler oluyor acaba?” merakı ile mutlaka kesintiye uğruyor.
Bir gün içinde üç dakikadan fazla sessizlik içinde oturduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Şehirlerde yaşayanlar hafızalarını hiç zorlamasın.
Dağın tepesinde bir kulübede, elinizden tüm iletişim araçları alınmış bir şekilde yaşamıyorsanız, siz de karmaşa içinde huzur arayanlardansınız demektir.
Otomobil motoru, klakson sesi, bitmeyen tadilatlardan gelen matkap, çekiç sesleri...
Hiç olmadı güzel, sakin bir pazar sabahı gelen indirim mesajı, markaların yaptıkları otomatik arama yüzünden kıyamet habercisi gibi acı acı çalan ev telefonunuz...
Bunlardan kurtuluş yok ama siz, bu delilikten sıyrılmak için kendinize nasıl yollar açıyorsunuz?
Gürültüye kendimizi tam anlamıyla adapte etmişken, bir önemli konuyu atlıyoruz: Akıl sağlığını korumanın anahtarı, esasında “kopabilmekte”.
İnsanın düşünme, elindeki bilgiyi hazmetme, yaşadıklarını gözden geçirme ihtiyacını biz fark etmeden elimizden alan “modern hayat” esasında insanlığımızdan eksiltiyor.
Her geçen gün işine geldiğinde duyarlı, işine gelmediğinde duyarsız, mış gibi yaşayan, kafası karışık, duygularını uçlarda yaşayan bir kalabalık hale gelmemize şaşmamak gerek.

Yazarın Tüm Yazıları