Gözlük

Dün Hürriyet’ten Gülden Aydın’ın röportajından, Marmara Üniversitesi’nin İstanbul’un çeşitli değerli arazileri üzerinde bulunan kampüslerinin Maltepe’de bir merkezde toplanacağını, geride bıraktıkları bu değerli arazileri de TOKİ’nin alacağını öğrendik.

Haberin Devamı

Hepimiz hayata bir gözlükle bakıyoruz. Kimimizin gözlüğü baktığı her şeyi, insanı, hayvanı, yeşili, ağacı veya herhangi bir objeyi “para” olarak gösteriyor.
Kimimizinki de baktıklarını olduğu gibi göstermeyi beceriyor.
Doğayla savaşmayan, yeşili katletmeyen, vicdanlı, dürüst, hayati öncelikleri doğru belirleyebilenler de onlardan çıkıyor.
O gözlükleri satın alamıyorsunuz ne yazık ki.
Doğduğunuz günden itibaren birileri size armağan ediyor o gözlükleri, kendinizi bildiğiniz günden itibaren her gün kullanıyorsunuz.
Önce anne-baba veriyor bir çerçeve. Hayatı tanıyorsunuz. Sonra okul, arkadaşlar, çevre... Hepsi bir “numara” katıyor o gözlüğe.
Kurduğunuz ilişkiler, hayata bakışınız, ağzınızdan çıkan sözcükler, hep o taktığınız gözlüğün marifetiyle biçimleniyor.
“Ben nasıl böyle bir insan oldum” diye düşünüyorsanız, hayatınızdaki en ufacık olayın bile üzerinizde etkisinin olduğunu düşünebilirsiniz.
Gözlüğünüzü değiştirdiğini, geliştirdiğini veya numarasını ilerlettiğini gözlemleyebilirsiniz.
İnsan merak ediyor, şehrin göbeğindeki yemyeşil, güzel arsaları veya üniversite kampüslerini “Buraya ne güzel toplu konut projesi olur ha” diye gören adamlar, nasıl bir gözlüğün ardından bakmaktadırlar hayata?
Nasıl bir çocukluk ve gençlik geçirmişlerdir, karakterleri nasıl şekillenmiştir ki bu kadar para odaklı yaşamaya başlamışlardır?
Bakınız size -biraz romantik- bir şey anlatacağım. Ben Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Yıldız’daki son yıllarını yakalayanlardanım.
Şimdi üniversite Davutpaşa’daki büyük kampüste malumunuz.
Size orada geçirdiğim zamanı biraz anlatayım...
Sanat ve Tasarım fakültesine ait tüm bölümler eski saray binalarına yerleşmişti. Sınıflara ve koridorlara eski tahta (eski köşk kokusu dediğimiz hani) o nefis koku hakimdi.
Yüksek tavanlı sınıfların içine güneş, dışarıdaki ağacın dal ve yaprakları arasından gölge oyunları yaparak süzülürdü.
Çizim dersleri yaparken karşı binada müzik bölümlerinde eğitim alan öğrencilerin enstrüman sesleri gelirdi.
Güzel havalarda bahçede otururduk. Bin bir renkli çiçeklerin, ağaçların, nefis bir bahçenin içinde sanki İstanbul’da değil, tatilde, bir gezideydik...
Adeta bir “Çatı” serisi havasında tarif ettiğim bu kampüste birkaç sene geçirebilmiş şanslı bir romantik olarak, şu anda sahip olduğum gözlüklere burada geçirdiğim vaktin etkisi olmadığını söyleyebilir misiniz?

Haberin Devamı

Nereye baksa beton görüyor...

Haberin Devamı

Bir zaman sonra şehrin tüm üniversiteleri şehrin dış kısımlarındaki dev kampüslere taşındığında; eskiden bulundukları arazilerde dev gökdelenler yükseldiğinde, “üniversite deneyimi” bizim hatırladığımızdan farklı olacak şüphesiz.
Kuru binalarda, bir türlü bitmeyen düzenlemelerin içinde debelenecekler.
Estetik yoksunu şehirlerin estetik yoksunu inşaatlarının içinde barınmak, eğitim almak zorunda kalan milyonlar, hayata da başka bakacak.
Bakıyor da... Estetik duygusu noksan, sanatsız bir dünyada yetişmiş çocuklar büyüdüklerinde vizyonları kadar iş yapabiliyorlar.
Üst üste, tıkış tıkış yapılmış çirkin apartmanlardan oluşan mahallelere bakın, yıllar önce oralarda yetişmiş, çok hırslanmış o çocukları göreceksiniz.
Doğayı anlamamış, bilimden uzak kalmış; sanatın “lüzumsuz bir detay” olduğu öğretilmiş o çocuklar büyüdü, adam oldu, büyük işler yapmaya kalkıştılar.
Dünyayı kendi vizyonları kadar sandılar, koca bir ülkenin geleceğini inşaata bağladılar. Öyle bir gözlük ki taktıkları, neye baksa beton görüyor, para görüyor.
Beton olmayanları da en kısa zamanda betona çeviriyor.

Yazarın Tüm Yazıları