Paylaş
Lise zamanlarını hatırlarsınız. O senelerde, okula gidip gelirken, sınavlara hazırlanırken nasıl kabuslar görür, ne bunalımlar yaşardık, hatırlasanıza... Sanırdık ki “bundan kötüsü yok, olamaz”. En talihsiz nesil biziz ve deneme tahtasına döndük. Sınavlarda boğulduk, hayatımızı yaşayamadan, genç yaşlarımızın tadını çıkaramadan geçti yıllar. Hatta “tadını çıkarmak” ne kelime, nefret ettik kendimizden. Bunalımlardan bunalımlara koştuk, test çözmekten saç tellerimiz ağardı.
Üniversiteye girince şöyle bir rahatladık ancak hayat vizyonu “test çözmek” olan genç çocuklar olarak herhalde o senelerin de tadını tam çıkaramamışızdır.
Gerçi bu “tadını çıkaramama” hadisesi ne yazık ki genellikle bir anı yaşamakta iken gerçekleşemiyor. Ya gelecekte hayal ettiğin, olmasını istediğin bir anı düşünerek mutlu oluyorsun ya da geçmiş seneleri düşünerek... Bir daha erişemeyeceğin anları, bulunamayacağın mekanları tekrar tekrar aklında canlandırarak...
Bazen geçmişi ve geleceği düşünmek kafi gelmiyor, yaşamadığımız dönemleri daha çekici buluyoruz. Woody Allen da Paris’te Gece Yarısı filminde bunu anlatır ya... Yazar Gil Pender, 1920’lerin Paris’ine özeniyordu; zaman yolculuğu yapıp 1920’lere gittiğinde görüyor ki, o dönemi yaşamakta olan güzeller güzeli Adriana da Paris’in “altın çağı” olarak tanımladığı Belle Epoque döneminde yaşamış olmayı istiyor...
Eminim Belle Epoque döneminde yaşamış olanlar da geçmiş yılları daha cazip buluyordu...
Neyse, ben biraz daha uzatırsam, konuyu “Evrenin gaz ve toz bulutu olduğu zamanların daha çekici olduğunu düşünenler de olacaktır elbet”e getireceğim, o yüzden toparlayayım.
Efendim, diyeceğim o ki, neticede bir tane hayat yaşıyoruz. Mesela bir defa 16 yaşında oluyor ve hayata 16 yaş gözlükleriyle bakabiliyoruz. Bugünden geçmişe baktığımızda geçmişi düşünürken hep aynısını söyleriz ya “Bugünkü aklım olsaydı”... Kim bilir ne şahane tercihler yapar, nasıl da mutlu olurduk.
Öyle mi acaba...
Bizi biz yapan, iyi-kötü bugünü yaşamamızı sağlayan doğru tercihlerimiz kadar, saptığımız yanlış yollar da değil mi aslında?
Size koca bir alkış
Cumartesi günü Vodafone Freezone 17. Liselerarası Müzik Yarışması’nda, müzik aşkını sahneye taşıma imkanına erişen onlarca lise öğrencisiyle bir araya geldik. Akranları içinde “en iyi” olmak için yarıştılar.
İleride eminim birçoğu “Bugünkü aklım olsaydı müziğin peşinden giderdim” demeyecek, başarılı müzisyenler, solistler, enstrümanistler, bestekarlar ve söz yazarları olarak karşımıza çıkacak...
Deneme tahtasına dönen sistem içinde boğulmadan yetenekli olduğu bir konuda kendini ifade etmek için koşulları zorlamış, uzun yollardan gelmiş tüm öğrencilere bir kocaman alkış.
Şimdi anne babalar kusura bakmasın ama, bu güzel arkadaşlara “Müzikten hiç kopma, derslerine verdiğin önemi yetenekli olduğun alana da her zaman ver, boşlama” diyeceğim.
Özellikle Şişli Terakki’lileri Silahlı Kuvvetler Bando Okulları’nı, Rize Türk Telekom Güzel Sanatlar Lisesi’ni, Bostancı Doğa Koleji’ni, Erdemir Güzel Sanatlar Lisesi’ni, Özel Moda Mimar Sinan Lisesi’ni, Saint Joseph’lileri, Ağrı Güzel Sanatlar Lisesi’ni tebrik eder, “Sakın müziği bırakmayın ha” demeyi görev bilirim.
Paylaş