Paylaş
Şu noktada “Günümüz evlilikleri neden sürmüyor şekerim?” muhabbetine girmek zorundayım, sevgili evli barklı Habitus okuru.
Öncelikle henüz evlilik işlerine girmemiş olanlara belirteyim, evlenmeyen evliliğin ne kadar zor olduğunu bilmiyor kardeşim.
Sanıyor ki, ooo, hele bir evlenelim, gerisi kolay. Esas evlenmek kolay, gerisi zor arkadaş! En kolayı düğünde sırıtmak, kolaysa 10 sene sonra o hevesle sırıt bakalım.
Evlilik elbette zor ama zorlukların üstesinden gelmeyi becerince cennet, o da ayrı konu.
İlk zamanlar sanıyorsun ki her dakikan aşık olduğun zamanlardaki gibi geçecek. Sürekli mutluluktan öleceksin, her şey çok kolay olacak, yeter ki birlikte olalım.
Fakat öyle değil. İki ergen gibi değil, iki yetişkin gibi ilişki kurmak ve bunu yürütmek ne kadar zor, sen biliyor musun sevgili 20’lik Habitus okuru? Bencilliğini unutmak, iki kişilik yaşamak, aynı evde barınmak, sorunlarda orta yol bulmak, kötü ne olursa olsun geride bırakacak kadar inançlı ve sevgi dolu olmak, evlilik bağına inanmak...
“Gerçek bağ” yani aşkı ve şefkat duygusunu bir arada yaşadığın şiddetli bir yakınlık duygusu yoksa bu yukarıda saydıklarımın hepsi yalan tabii. Seni sevdiceğine en berbat anında bile mıknatıs gibi çeken o his olmadığında evliliği uzun yıllar yürütmek neredeyse imkansız. İki sene içinde dağılan evliliklerin çoğunun altında bunu ve doğal artçısı olan aldatma hikayelerini arayabilirsiniz.
O bağ olmadı mı, yeterince zaman geçince, aşkının alevi sönünce, karşındaki adama/kadına tahammül edemediğini fark ediyor çiftler. Sonra gelsin başkaları...
“Gerçek bağ” denen hadisede kokunun bu kadar önemli yer tutması herhalde “hayvan” tarafımızdan olsa gerek. Tarif edilemez, ölüp bittiğiniz o koku ve onunla birlikte gelen kenetlenme hissi yoksa iş bitiyor. Evlilik hikayelerini anlatanlarda “O kadınla/adamla evleneceğimi biliyordum” diyenlerin hepsinden bu “koku” hikayesini illa dinlersiniz.
“Çok seçenek” illüzyonu
Kurduğu yuvayı hiçbir dünyevi tada değişmeme hissi olan var, olmayan var. Bakın, bu da çok keskin bir ayrım. Hani “gözü dışarda” dediğimiz hadise. Evleniyor ama kurtlu; illa flört edecek, sonunda aldatacak ve ona bunları yaptıran dürtüsünü doyuracak. Kimisinde “evlilik kumaşı” yok işte, zorla olmuyor.
Gayet basit: Konu evlilik olunca dünya üzerinde iki tür erkek var kardeşim. Evliliği, iki kişi olmayı, “yuva” duygusunu seven, bunlara ihtiyaç duyan erkek birincisi... İkincisi de yalnızlığa ve “çeşitliliğe” ihtiyaç duyanlar.
Bakın bu ikinci türün bir de “İlla baba da olacam” modelleri var ki, evlerden ırak. Adam hem baba olmak hem de üç ayda bir yatağında “döngü” olsun istiyor. İşleri zor valla. Onlara aşık olan kadınların işi daha da zor.
Çağımızın vebası “çok seçeneklilik” illüzyonu hep daha fazlasını istemeni emrediyor. Kulağa çok klişe gelecek belki ama bu devirde sahip olduklarının değerini bilmek zor. Bileni bulmak da zor. Mekanizma hep aynı işliyor: Çiftler birbirlerine alışıyor ve birlikte hevesle, heyecanla kurulan “müessese” sıradanlaşıyor.
Evliliği sürdürmek için pek çok faktörün bir arada bulunması lazım. Yukarıda bahsettiğim o en gerekli duygusal/tensel bağ olacak bir defa; o “koku” olacak; sonra en kötü zamanda bile orta noktada anlaşabilme arzusu olacak, evliliğe duyulan inanç olacak... Sonra karşında “seçenek denizi” illüzyonuna kapılmamayı başarmış yetişkin bir ruh olacak... İki kişilik hayatı sevecek, şefkat, aşk, arzu, sevgi, sorumluluk duygusu olacak... Olacak da olacak.
Bir tanesi olmayınca evlilik dağılıyor. Eskiden bir/birkaç tanesinin eksikliğine tahammül edilirdi ama artık kimsenin kimseyle uğraşacak hali yok.
Paylaş