Paylaş
Şimdi makul erkeklerin olmadığını söylemek, her konuda erkekleri suçlamak değil maksadım lakin kadına karşı şiddet ve ayrımcılık almış başını yürümüşken, iyi adamları –şimdilik- bir kenara koyup nefret ettiğimiz profildeki adamlardan bahsetmek lazım daha ziyade.
Ha, erkek egemen hayattan memnun kadınlar da var tabii. Toplumun körü körüne bağlanmayı tercih ettiği, kangren olmuş ama fark edilmeyen, fark edilse de normalleştirilen kadın algısının sürmesini sağlayan tipte kadınlar...
Mesela, eskiden sosyalliğiyle, neşesiyle magazin sayfalarını dolduran ünlüler (ve ünsüzler) evlenip çocuk sahibi olduklarında bir anda Rainier ile Monako’daki saraylarının balkonundan el sallayan Grace Kelly’e dönüşürler, bilirsiniz.
Pervasız davranışları bir anda yok olur, “prime time”dan “gündüz kuşağı”na geçerler. Yüzlerinde çok hafif ve “saygın” bir gülümseme ile bakarlar objektiflere. Bir arızalı durum oldu mu, “Yaklaşmayın, güçlü ve ünlü kocam var yakar ha” mesajı verirler.
Eh, hak görürler kendilerinde, zira eski sosyal kelebek, evlenmiştir artık. Çok düzgün, yakışıklı/zengin/süper bir işi olan adeta harika bir erkeğin yanında görünmektedir.
Daha da önemlisi “sahipli” pozisyona geçmiştir! Ultra saygın bir durumdur bu! Bunu belirtmesi, gözümüze sokması şarttır.
Bu, hala kendisinden bir takım beklentileri olan erkeklere “bekar değilim”, mesajı vermek maksadı taşıdığı kadar, “eski rahat davranışlarımdan biraz pişmanım” manasına da gelebilir.
İşte bu yüzden kocasının koluna yapışacak, “saygın” durumun hakkını verecek, eskisi gibi dekolte giyip şuh kahkahalar atmak yerine, gömleğinin düğmelerini ilikleyip dudak büzecektir.
Tövbe eden ve hanım hanımcıklığa yelken açan kızlarımızı teyzeler ve amcalar coşkuyla kucaklar. Onları kendi kafalarında “evin erkeğine sırt yaslayan ev hanımları” kervanına katarlar. Kızlarımız ise, nihayet Türk sosyal yapısına uyum sağlamış olmanın verdiği huzur ile izdivaçlarından önce yaşadıkları hayatı unutur, bir daha bahsini bile açmazlar.
Fakat o “sosyal yapı” dediğimiz mesele biraz sıkıntılıdır, çünkü kadının varlığını erkeğe bağlar...
Ayrımcılıktan faydalanan kadınlar var!
Bu bahsettiğimiz sıkıntılı sosyal yapı, enteresan kadın türleri de yaratıyor tabii.
Mesela, kadının erkeğe bağlanmasının kendilerine ne kadar rahat bir hayat sağlayabileceğini fark etmiş olanlar, çok para kazanan adamlarla evlenirler. Adam çalışır, kendisi de hobileriyle rahatça uğraşır. Yaşam için bir sorumluluk hissetmez, işte en fazla içinde bol bol “farkındalık” kelimesi geçen spiritüel konulara filan bulaşır...
Bir de “Şekerim ben kadınlarla anlaşamıyorum, erkeklerle daha rahat çalışıyorum/arkadaş olabiliyorum”cular var.
Esasında bunda anlaşılmayacak bir şey yok, kimi hakikaten erkeklerle daha iyi anlaşır, fakat kimi kadın da ortamın “kraliçesi” olmak ister, o yüzden erkeklere yapışır.
Zira kraliçeliğin en sağlam yolu erkekler arasında çalışmaktır. Bir iddian olmasa bile tacı takacağın garantidir.
Kadınlı-erkekli karma çalışma ortamlarında ise, kraliçe arı olmak isteyen kadın en yüksek pozisyonlardaki erkekleri gözüne kestirir ve onlara oynar. Sosyal zekası, iş bilirliği, ve hırsı yüksek olanlar, (vaziyete göre ayarlanabilir vicdan da şart) genellikle başarıya ulaşırlar. Diğer kadınlar ise sadece kraliçe adayı kafalarına bassın diye orada bulunmaktadırlar adeta...
Bu bahsettiğimiz tipin özelliklerini taşıyan kadınlar, mesela rakibinin bir erkek tarafından psikolojik şiddete maruz kalışını zevkle izleyebilir. Başkasının düştüğü kötü durum, kendisine keyif verebilir.
Bu tip kadınlara bilhassa iş hayatında sık sık rastlanırken, ortaya çıkan manzara, maalesef şöyle: “Erkekler ve kadınlara eşitlik”, “ayrımcılık istemeyiz”, “kadına şiddet, olmuyor yani böyle” diyenlerin bazıları, eşitsizlik, ayrımcılık ve hatta şiddet ortamından köküne kadar faydalanıyor...
Paylaş