Paylaş
O günden beri iyi bir haber gelmesi umuduyla bekledik...
Sarayburnu’nda surların dibinde, başına öldürücü darbe almış, pantolonu ve külodu dizlerine inmiş bir halde, hunharca katledilmiş olarak bulundu Sierra.
Yabancı basın, “Türkiye’de kayıp kadın vakaları nadir görülür, turistler için tehlikesizdir” diyor fakat, çok önemli bir sorunun cevabını vermeyi unutuyor: “Türkiye’de kadın olmanın bedeli nedir?”
Kadın cinayetlerinden tutun, en “hafif” vaka olarak sokakta sözlü tacize varan, kadını aşağı gören, ağzından salyalar akıtan o kültürün varlığından bihaber gibi veriyorlar bu haberi.
Bilmiyorlar medeni erkeğin de, kadının da midesini kaldıran o koyu, yapış yapış “kadın cehennemi”nin hallerini...
Bilmiyorlar ki, o kültüre ait erkekler, kadının yanında erkek olmadıkça rahat vermez.
Erkeksiz dolaşan kadın “aranmaktadır”. Öldürülse bile baştan kendisi suçludur, “başında bir erkeği” yoktur çünkü.
Yalnız veya iki-üç kişilik gruplar halinde dolaşan kadınlar gözlerle soyulmayı, sokakta laf atılmayı hak eder.
Eğer bunun olmasını istemiyorsa yanında babasıyla, ağabeyiyle, kocasıyla yani “kadını savunma timi” ile gezmelidir.
Kadının taciz edilmekten, okşanmaktan hoşlandığını düşünür o pis kültürün erkekleri. Hatta bu düşünce onları da da azdırır.
Ağzından sular akıtan erkek kültürünün neye benzediğini anlamak için illa “yalnız gezen kadın deneyimi” yaşamak da gerekmiyor.
Girin Twitter’a, Wesley Sneijder’ın eşi Yolanthe Cabau’yu takip edin. Cabau bir tweet attığında yazılan mention’lara, hatta televizyon programlarında konuşulanlara, sözlüklerde, forumlarda yazılanlara bir bakın. “Türkiye’de kadın olmak” nasıl bir bedel ödetiyor, ana hatlarıyla karşınıza seriliverir...
Heykellere giysi talebi olur mu?
Önceki hafta bir televizyon kanalı, RTÜK’ten ceza yememek için abajurdaki kadın figürünün memelerini buzlamıştı hatırlarsanız.
İnsan düşünmeden edemiyor, Arkeoloji Müzesi’yle ilgili bir belgesel çeksek, bunu televizyonda yayınlasak, acaba Likya Lahdi’ndeki sfenks memelerinden rahatsız olan çıkar mı?
Buyrunuz ilgili fotoğraf:
Reklamdaki ineğin memelerini müstehcen bulan, heykellerin cinsiyet organlarını karalayıp “edep yahu” yazan insanların yaşadığı bir toplum, heykellere elbise giydirilmesini talep edecek “hassasiyete” ulaşır mı dersiniz?
Müzede “pazarcı dili”
İstanbul Sultanahmet’teki Arkeoloji Müzesi demişken... Girişte TÜRSAB tarafından işletilen gişeden “sesli hizmet” alabiliyorsunuz.
Yani müzeyi gezerken yanınızda taşıyacağınız kulaklıklı cihaza, bazı eserlerin kenarında gördüğünüz numarayı tuşlayarak ilgili bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Bu hizmet kimlik ve 10 TL karşılığı kiralanıyor. Verdiğiniz ücretin karşılığı olarak bir belge, fatura veya makbuz verilmiyor.
Sesli hizmette, sınırlı sayıda eserle ilgili temel bilgiler bulunuyor.
Uyarayım: Bu hizmeti yetersiz bulup geri vermeye kalktığınızda, TÜRSAB yetkilisi tarafından, “Dinledin, şimdi de geri veriyorsun, seni uyanık” muamelesi görüyor, bir temiz de azarlanıyorsunuz. Görevli, müzede enformasyon hizmeti değil, pazarda domates sattığı için, “Yiyen beğeniyor” der gibi “Dinleyen beğeniyor” bilgisini verdi azarlarken.
Güzel şehrimizin nasıl kaba saba, nasıl şark kurnazı bir yere dönüştüğünün sağlamasını yaptığı için TÜRSAB’a buradan teşekkür etmek isterim.
Paylaş