Paylaş
Her şey normal olduğundan değil elbette, akıl sağlığını korumak, hayatın ne olursa olsun devam ettiğini kendimize hatırlatmak için.
Öte yandan yaşadığımız çevrenin, ülkenin vatandaşını mecbur ettiği sürekli belirsizlik hali ve kesintisiz bir “kötülük, cehalet, çıkarcılık” girdabı içindeyiz.
Bu girdap herkesi fiziksel anlamda çekemiyor, ancak his olarak neredeyse herkesi içine kattığını söylemek mümkün.
Etrafınızda ne olursa olsun “Bunlar da geçer” diyen, geleceğe dair umut taşıyan kaç kişi kaldı?
Vaziyet böyle olunca, gelecek de bulanık görünüyor.
Çevresel koşullar bir yana, bir de kişinin kendine bakışı var elbette. İnsanın kendine bakışı, hayatta ilerlediği çizgiyi, yapabileceklerini veya yapamayacaklarını tayin ediyor.
Eğer kişinin kendine bakışı da zayıfsa, kendini kıymetsiz hissediyor ve hayatı yaşamak için bir mana bulamıyorsa, tüm bu faktörler birleşiyor ve sonuç: Hoş geldin bunalım.
Bakın, size hayli karamsar bir tablo çizdim. Son zamanlardaki halimizi, kimi zaman içinden çıkılmayacak gibi görünen vaziyetimizi...
Bunalıma girmek için elimizde sağlam sebepler var, doğru.
Fakat bu ruh hali içinden çıkmanın tek yöntemi var. Mücadele etmek.
Bir defa, yukarıda saydığım ve kişiyi depresyon yoluna sokan tüm faktörler değiştirilebilir. Dolayısıyla karamsar his çukurundan kaçmak için biraz enerji harcamak, çaba göstermek gerekiyor.
Dünyanın sonu gelmiş gibi mi hissediyorsunuz? Hayır efendim. Henüz dünyanın sonu gelmedi. Hayat sürdükçe, her zaman ümit var demektir. Hayat varsa, çare de var demektir.
Ne yapacağız?
Bizi kötülük, cehalet ve çıkarcılık gibi “değerler” üzerine oturan bir yerde mi yaşamaya mecbur ediyorlar? O iş öyle kolay değil efendim.
Hiç merak buyurmasınlar, ülkemizde iyilik, doğruluk, güzel ahlak gibi kelimelerin hayatını yönettiği insanlar var. Sayıları az da değil.
Her gün şark kurnazları kadar görünür değiller ama var. Çok var. Hiç şüpheniz olmasın.
Gelecek belirsiz mi geliyor? Gelsin efendim. Bu bir sorun değil. Geleceğin kendisinde değil, bakışınızda sorun olmasın sakın? Zira size bir haberim var, gelecek hep belirsiz gelecek. Bundan kurtulamayacaksınız.
Daha iyi bir gelecek ihtimali istiyorsanız, bu konuda yapabilecekleriniz var. Mesela yatarak, gelecek için kılını kıpırdatmayarak, “Bugün başıma bir hâl gelse yarın ne ekmek yiyeceğim?” diye düşünmeyerek yaşıyorsanız, yaşam tarzınızı “ama ben günü yaşıyorum” kılıfına sokmuş, sorumluluktan kaçıyorsanız, sadece hayal kurmakla yetiniyor ve bunu harekete dönüştürmüyorsanız, keyfiniz yerindeyse, “gelecek bulanık” diye şikayet edemezsiniz.
Gelecek çok puslu ise, o pusun en önemli kısmını dağıtmak, bizim elinizde.
Gelelim yaşadığımız coğrafyaya. Yüzlerce yıl önce İbn-i Haldun, “Coğrafya kaderdir” demiş. Bu çağda bizim için de geçerli bu söz. Bir acayip adamların hayatları terör, din sömürüsü, şark kurnazlığı, uyanıklık, kötülük çevresinde şekillendirdiği bir coğrafya, elbette oraya “evim” diyen insanları sınırlıyor.
Peki ne yapacağız? Korkmadan okuyacağız. Korkmadan sokağa çıkacağız. Öğreneceğiz. Çalışacağız. Hep yüzümüzü güneşe döneceğiz.
İsterse dünyanın en çıkarcı, en kötü, en şark kurnazı, en ayrımcı adamı gelsin, güneşin doğmasını engelleyemiyor, öyle değil mi? “En güçlü benim” diyenin bile öyle bir gücü yok.
Umudunuzu kaybedecek gibi olduğunuzda bunları düşünün.
Çukurdan çıkmak için muhakkak bir sebep bulacaksınız.
Paylaş