Paylaş
İşin garibi, sosyal protokol ve davranış kurallarından, siyasi dilden bihaber kitleye bu tür çıkışların yapılmaması gerektiğini anlatmak zor, hatta imkansız.
Çünkü kafada olmayan bir kavramı tarif etmek, varlığı halinde ne yaşanacağını göstermek, karşılaştırma yaparak farkı işaret etmek mümkün değil.
Daha önce hiç muz yememiş küçük bir çocuğa muzun tadını anlatmak gibi...
“Edepsiz” çıkışının sosyal davranış ve protokol kurallarına aykırı bir davranış olduğunu söylediğinizde, halihazırda var olan “kültürsüzlüğün kültürü” ortamında tepki belli: “Çekemeyen anten taksın”, “Hazmedemiyorlar”, “Kıskanıyorlar”....
Bu kadar güçlü ve tepkisini “Şraaaak” diye ortaya koyan bir liderin varlığını kıskandığınızı, “Güçlü bir Türkiye” fikrinden korktuğunuzu söyleyenler olur. Hatta işi daha da ileriye götüren, sizi “vatan hainliği” ile itham eden bile çıkar.
Enteresan olan şu: Siz de bu ülkede doğmuş, yetişmişsinizdir. Ülkenizi sevmektesinizdir, ancak politik görüşünüz, hayata bakışınız iktidarla bir değildir. Demokratik ülkelerde bu normal bir durum sayılırken, siz, sadece hakim güçle aynı fikirleri paylaşmıyorsunuz diye “vatan haini” ilan edilirsiniz.
Koşullar öyle uygun ki, donanımsız olduğunu bilmeyenlerin kendine güveninin yükselişini işaret eder bu “vatan haini” ithamı... Üstelik çok da derinde değilsiniz, sadece büyük bir liderin (hatta liderlerin) protokol kurallarına uyması gerektiğini söylemektesinizdir.
İtham eden tam olarak ne için ettiğini de bilmez esasında.
“Hakim güç”e sırtını dayamamış, eğitimli, elmaya elma, armuda armut diyebilen bir adamı, kendi gibi olmadığı için suçlamaktadır.
Hukukun, adaletin, demokrasinin hakim güce hizmet eden kavramlar olduğu aklının derinliklerine oya gibi işlenmiştir çünkü.
Onu değiştirmek, bu kavramları onun aklına sokan “algı yönetmeni”nin yaptığı gibi, sabır ve istikrarla çalışmayı gerektirir.
Bu “güçlü grubun hakimiyeti” sisteminde, bu eğitim düzeninde, bu “süper gelişmişlik”te bunun ne kadar zor olabileceğini siz düşünün.
Ha, imkansız mı? Elbette değil.
Yalanı yeterince tekrar edersen
Geçen “House of Cards” dizisinde işini bilen siyasetçi Francis Underwood, “Bir yalanı yeterince tekrar edersen gerçek olarak algılanmaya başlar” diyordu.
Dizide yer alan bu fikrin nereden geldiğini anımsıyorsunuz değil mi?
Yeterince tekrar edersen bir çocuktan bile bir anarşist yaratabilirsin sevgili George Orwell’ın Hayvan Çiftliği’ni, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını kitaplığından çıkarıp yine okuma arzusuyla yanıp tutuşan muhterem Habitus okuru.
Esasında belki de en çok “Kavgam”ı okumalı tekrar tekrar.
Malum, bugünkü “toplum kontrolü” ile ilgili pek çok paralellik bulabiliyoruz.
Francis efendi de seviyor bu kitabı kesin...
Sahi ya, yeterince tekrar edersen, eğitimli ama “onlar” olarak tarif ettiğin kesimin “ülkeye zararlı” olduğunu BİLE, kendi kitlen içinde yerleştirebilirsin.
Fikrini söylediğinde “defol” deyiverirler o zaman, müthiş bir özgüvenle.
Kararlılıkları ve kendilerini “haklı ve ülkenin sahibi taraf” olarak görmeleri karşısında, “Ne münasebet” bile diyemezsin.
Aslında ne var biliyor musunuz? Tamam, kitle algısını yönetmeyi iyi beceriyor ama “Edepsiz” çıkışına şükretmek lazım.
Ya Francis Underwood gibi nerede ne yapılacağını, kime nasıl davranılacağını bilen, sosyal protokol ve davranış kurallarına uyan, sabırlı ve zamanı geldiğinde konuşan ama öte yandan düşmanlığını sinsi sinsi yapan biri olsaydı?
Paylaş