Paylaş
Kadın bedeni ve çeşitli uzuvlar, sansürlenecekler listesinde açık ara lider durumda.
Şiddeti bir kenara bıraktık, memeyle, omuzla, sevişme sahnesiyle o kadar uğraşıyoruz ki artık ahlaksızlığın, terbiyesizliğin, en büyük namussuzlukların kadınlardan kaynaklandığına, “edep”e dair ne varsa hepsinin kadınların kıvrımlarından geçtiğine tüm çocukları inandırmışızdır.
Aşırı dozdaki sansürü mem-nuniyetle karşılayanlar varken, namusu kadının vücudunda (mesela omzunda) aramayan, dünyaya at gözlükleriyle, daha doğrusu cehalet penceresinden bakmayan kesim her geçen gün sesini daha da yükseltiyor.
Kah zorla, kah çaktırmadan “tatlı tatlı” muhafazakârlaşma ve bu anlayışı yayma çalışmaları hayatımızın tam ortasına oturduğu zaman, “Türkiye gerçekleri” dediğimiz birtakım meseleler artık hepimizi çileden çıkarır hale geliyor.
Artık kimse için “gri” kalmadı.
Hayatın iki yönü var, ya siyah, ya da beyaz.
Beyaz nadiren çıkıyor karşımıza ve hızla siyah bir bulutla perdeleniyor. “Günlük rutinimiz” diyebiliriz hatta bu duruma.
“Bir güzel haber, ardından gelen akıllara durgunluk verecek 10 kara haber almak” ile geçiyor hayatımız. Ve bu rutin, artık bir Türkiye klasiği olan “duyguları uçlarda yaşama” haline sebep oluyor.
Her konuda olduğu tepkilerimizle ilgili de gri ton yok. Siyah ve beyaz var. Aşırı tepki ve tepkisizlik var.
Hafta sonu THY uçuş görevlisi kostüm alternatifleri medyaya sızdığından beri Dilek Hanif’in kulaklarını çınlatmayan kalmadı.
Vizyonsuzluk, zevksizlik ile itham edilen ve iktidara yaranma çabası içinde olduğu söylenen Dilek Hanif bunu 2000 yılında yapsaydı, bu kadar büyük bir tepki alır mıydı dersiniz?
Grilerin olmadığı bir dünyada “Vurun modacıya”
Öncelikle, ortada yaranacak bir muhafazakâr bir iktidar olmadığı için bu seçeneği düşünmezdik.
Türkiye’nin Ortadoğu’daki yıldızlığı, ders kitaplarında “Ülkemizin jeopolitik önemi” olarak henüz “kuru” bir konu iken gövde gösterisi yapacak bir durumumuz yoktu. Muhteşem Yüzyıl ve diğer diziler Arap dünyasını henüz fethetmemişti...
Ülke sınırları içindeki vaziyetle ilgili konuşacak olursak, kadınların omzunu sansürleyen anlayış, henüz kendine bunu uygulamaya koyacağı bir alan açmamıştı.
O dönemlerde, kendisinden geleneksel çizgilerle kıyafet tasarlaması istenen bir modacı, yine uçuş görevlisinin başına fes kondurabilir, "Yüksek Yüksek Tepeler" temalı kostümler hazırlayabilirdi ancak bu kadar büyük bir tepki almazdı şüphesiz.
En fazla “Bu ne böyle halk oyunu ekibi gibi” der geçerdik. Fese kızar, elbiselerin kullanışsızlığından yakınırdık. Bu kostümlerin çizeceği imajdan rahatsız olurduk en fazla. Kıyafetleri beğenenlerin sayısı bugünle karşılaştırılamayacak kadar fazla olurdu, inanın.
Fakat kadın üzerinden ahlak bekçiliği yapılan bir zamanda kendi adına çok stratejik bir hata yaptı Dilek Hanif: Türk Havacılık tarihinin gördüğü en kapalı kıyafetleri tasarladı.
Ve belki de hayatında duymadığı kadar hakaret duydu, eleştirildi tasarımları nedeniyle.
Havayolu görevlilerinin ihtiyacını karşılayacak, hareket kolaylığı sağlayacak, modern ama geleneksel çizgilere detaylarında yer veren bir kıyafet tasarlayabilirdi oysa ki. Bunu yapmak yerine “geleneksel” denen sınırları belirsiz kelimenin bugünkü karşılığını vereceğini düşündüğü dönem kostümleri hazırladı ve en ağır eleştirilerin hedefi oldu.
En abuk sansürleri bile neredeyse normal karşılayacağımız bir dönemde yaşarken, hepimizin “zorla muhafazakarlaştırma” konusunda sabrı taşmışken artık bizde de “gri” kalmadı. Kusura bakmasın.
Kimsenin tahammül gücü, “Acaba bunu yaparken ne düşünüyordu?” sorusunu soracak hali yok.
“Vurun modacıya” hali biraz da ondandır.
Paylaş