“Derisinin içine gireceksin...”

Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek adlı meşhur romanında baba-kız arasında şöyle bir diyalog geçer:

Haberin Devamı

“Basit bir kuralı öğrenirsen herkesle daha iyi geçinirsin. Bir insanı, sorunu onun yönünden düşünmeye alışmadıkça anlaman olanaksızdır. Yani, derisinin içine gireceksin...”

 

Hani bir kitap okurken karşınıza bir cümle çıkar, tekrar okur, duraksarsınız...

 

Sonra yüzünüze bir “Hayır işi yapmış sosyetik hanım” gülümsemesi yayılır, bir süre uzaklara bakarak durmak, o cümleyi düşünmek istersiniz...

 

İşte bu da onlardan biri.

 

Eskiden (eskiden derken, birkaç ay önce) dudak büzmeli fotoğraflarıyla “like” peşinde koşan fotoğrafları eleştiriyordum...

 

Haberin Devamı

Kadın ya da erkek olsun, durmadan kendini spot ışıklarının altına atan, sosyal medyada like avcılığı yapan insanların bizi ne kadar da yorduğundan bahsediyordum.

 

Yoruyor, doğru.

 

Fakat insanların hangi davranışları hangi sebeplerle yaptığını düşünmek...

 

Birine kızmadan önce davranışlarının altında yatan motivasyonu gözlemlemek lazım.

 

Eğer bunu yapmazsak, Harper Lee’nin de altını çizdiği gibi, kimse kimseyle iyi geçinemez...

 

Birine çok kızarak kendimizi kötü, olumsuz hislerle dolduruyoruz.

 

Sonra o kirli enerjiyi etrafa yaymakla kalmıyor, kendimizi de tüketmesine izin veriyoruz.

 

Karşımızdakine haksızlık yapabiliyor veya gereksiz yere negatif duygular besleyebiliyoruz.

 

Bir gün Aydilge ile hastaneden fotoğraf paylaşan veya bir ölüm söz konusu olduğunda bile bunu fotoğraf eşliğinde paylaşıma açanlar üzerine konuşuyorduk.

 

Haberin Devamı

Ben diyordum ki “Buradan bile ‘like’ çıkarabilen insanlara kendimi yakın hissetmiyorum...”

 

Aydilge, “Melike, düşünsene, kim bilir ne kadar yalnız ki öyle bir durumda bile bunu tanımadığı kişilerle paylaşıyor...

 

Yanında ilgi gösteren veya bir ölüm anında acısını candan paylaşan biri olsa, bunu paylaşmayı düşünebilir mi?

 

Demek ki içten bir duygunun eksikliğini hissediyor” dedi...

 

Aydilge’nin müzisyen kimliği bir yana, hayatımda tanıdığım en aydınlık, en iyi kalpli insanlardan biridir.

 

Hep başka kapılar açar, ilk etapta akla gelmeyen güzel bir açıdan gösterir...

 

O söylemeden önce, “Bu kadar da olmaz” dediğim ne varsa tekrar düşündüm...

 

Aydilge haklıydı.

 

Haberin Devamı

Kendini durdurulamaz biçimde spot ışıklarının altına atanların, nefes almadan “kelle” fotoğraflarını paylaşanların biraz yaldızlarını kazıdığımızda hep aynı şey çıkıyordu altından:

 

Ya mutsuz, sevgisiz bir çocukluk geçirmiş...

 

Ya yeterince ilgi görmemiş...

 

Ya bugünkü hayatına ait, çok fazla insanla paylaşmadığı derin bir kederi var...

 

Ya kendini başarısız, hayat karşısında yenik hissediyor veya her an yenilebileceğini düşünüyor...

 

Ya ona zamanında birileri “Senden bir halt olmaz” demiş ve aksini ispatlamaya çalışıyor...

 

Ya yaptığı işten, özel hayatından, kocasından, sevgilisinden, içinde bulunduğu ortamdan mutsuz ve bunu değiştirmeye cesaret edemiyor...

 

Haberin Devamı

Daha pek çok sebep olabilir elbette...

 

Fakat neredeyse hepsi aynı kapıya çıkıyor:

 

Kişi ya bugüne ya da geçmişe ait derin bir mutsuzluğu anlatıyor esasında...

 

Böyle düşününce, “like delisi” insanlara sevgiyle, merhametle bakmaya başlıyorsunuz.

 

Eğer etrafınızda veya sosyal medyada sürekli ilgi çekme çabasında olan birileriyle karşılaşırsanız, biraz görünenin altını kazımayı deneyin...

 

İnanın bana altından yürek yaralayan bir mutsuzluk çıkacaktır...

 

O zaman onlara daha az kızacaksınız.

Yazarın Tüm Yazıları