- Çifte standartçılardan: Normalde herhangi biri yapsa eleştireceği bir işi “eleştirmemeleri gerektiğini düşündüğü” biri yapınca övenlerden...
Överler, çünkü o eleştirmemeleri gereken kişinin eli her yere uzanıyordur mesela, der ki kendi kendine “Şimdi yok yere gerçek hislerimi söyleyip kariyerimi tehlikeye atmayayım, arkadaşlığımı bozmayayım”. Bir de şu model var tabii, atlamamak lazım: Yeni çıkan ve medyada hiç dostu olmayan biri yapsa/yazsa hiç beğenmeyeceği, hatta yerden yere vuracağı bir albümü, sırf arkadaşı ya da tanıdık adam yaptı/yazdı diye “Ahhh mükemmel olmuş” diye övmek... Bu kadar zor mu iyiye iyi, kötüye kötü demek? Önemli olan “dengeler” ise gerçek hislerin, gerçek iyinin ve gerçek kötünün konuşulduğu ayrı bir dünya yaratıp orada mı yaşasak acaba? Aman işte benimki de hayal... - Survivor’cuların sakallarından: Biz bacaklarımızdaki tüyleri bırakıyor muyuz arkadaşım? Kaşımızı almadan geziyor muyuz? Çok rica ediyorum, sevgili Acun kardeşim, şu gariplere bir jilet gönder. Eski Türk filmlerinde yaşlandırılıp berduşa döndürülen jönlerin takma sakalları bile daha güzeldi, yemin ediyorum. Şu hayatta Taner’in serbestçe uzayan sakallarının girdiği şekli de gördüm ya, artık beni hiçbir bakımsız erkek şaşırtamaz. Düşündükçe ensemden ürperiyorum. Döndüğü zaman onunla aynı evi paylaşanlara Allah’tan sabır diliyorum. - Fanilalı erkeklerden: Kadınlarda şeffaf sutyen askısı, erkeklerde fanila. Ne olur bitsin, yalvarıyorum bitsin. Fanila üretimi dursun. Beyaz gömlek altına fanila giymek, biraz soket çorapla topuklu ve burnu açık ayakkabı giymeye benzemiyor mu sevgili Çift Kaplan atletli Habitus okuru? Tabii herhalde çok şık diye giymiyorlar erkekler fanilayı; yaz aylarında fonksiyonel bir parçaya dönüştüğünü kabul ediyorum, lakin bunun aynı hesaba denk düşen şık çözümleri de var. İlla piknikçi amca fanilası mı giymek zorundasınız gömleğinizin altına? Tamam, kabul ediyorum, hepimiz ömrümüzün bir döneminde fanila giydik ama bu takribi 20 yıl önceydi ve geçerli sebeplerimiz vardı. Misal ben, ilkokuldaydım. Teneffüslerde koşturduğum için terliyordum, bunu bilen annem, sabahları o fanilayı giydirmeden yollamıyordu dolayısıyla. Bir de kışlık yün fanila vardır ki o konuya hiç girmek istemiyorum. “Fanilamsız çıkmam” diyen erkekleri ilkokul alışkanlıklarından vazgeçmeye davet ediyorum. - “Önemli insan” hallerinden: Meşhur insanlarımız ya da şöyle söyleyeyim, yavaş yavaş çok meşhur olan insanlarımız, bilirsiniz, yükselen bir ivmeyle “bana vatandaş muamelesi yapmayın!” haletiruhiyesine girerler. Sıradan olmak, öyle görünmek çok korkutur. Herkesten önce, herkesten özel muamele görmek için uğraşır, göremediklerinde çevrelerindekileri yıldıracak kadar hırçınlaşırlar. Keşke biraz sakin olsalar. Muhakeme yeteneğini kaybetmeden pozisyonlarını idrak yolları arasalar. Tamam, çok önemliler ve -misal- dizide oynamak gibi dünyanın düzenini değiştirecek işler yapıyorlar ve hepimizin önlerinde saygıyla eğilmesi, eteklerini öpmesi gerekiyor ama işte ihmal ediyoruz bazen, ne yapalım. İnsanlık hali. - “Paparazzi suratı”ndan: Magazin kameraları tarafından görüntülenen ünlülerimizin çekildiklerini ilk fark ettikleri ana hiç dikkat ettiniz mi? Bence bir dikkat edin. Genellikle “Ay çekmeyin”, “Ay rahatsızız”, “Ay nefret ediyorum” suratları... Memnun değil ama memnun gibi de değil... Bir sıkılmalar, bir daralmalar, bir “istemem yan cebime koy” halleri... Peki aynı insanlar, kameralar onlara ilgi göstermedikleri zaman depresyonların en büyüğünü yaşamıyorlar mı? Kameraların ilgilerini kaybetmesi başarısızlıkla doğru orantılı değil mi? Yani aslına bakarsanız kamera taarruzu varsa, şöhret konusunda kıvama gelinmiş, popülarite yakalanmış demektir. Ha, bunun sonsuza kadar süreceğini düşünüp şikayet etmek, asabileşmek tercih ediliyorsa, 10 sene sonra görüşelim derim ben.