Çok özledim

Hep benzer konular etrafında dönüyor hayatımız.

Haberin Devamı

Gündem, politika, yolsuzluk. “Eskiden ne dertlerimiz vardı ya?” diye düşünüyorum.
Hakikaten ne derdimiz vardı? Neleri tartışırdık? Hatırlıyor musunuz?
Ne yazardım ben?
Dünyam sanki biraz daha “renkli”ydi. Benim dünyam değil de esasında, içinde yaşadığımız koşullar daha renkliydi.
Sokağa çıkıp canımızı sıkanı unutabiliyor, dostlarla buluşup dünyayı bir kenara koyup kahkahalara boğulabiliyor, elimizdeki işle kesintisiz ilgilenebiliyorduk.
Kitap okuyabiliyordum mesela. Gerçekten, kendimi vererek, isteyerek ve “bu bir saati kimse bozamaz” deyip hakikaten kimseye bozdurmayarak.
Veya “şimdi bir film izleyeceğim ve bu iki saatte kimseyi düşünmeyeceğim” diyebiliyordum ve bunu uygulayabiliyordum.
Şimdi ne oluyor?
Gözlerim kitap satırlarından kayarken aklım Twitter’a gidiyor.
Oturduğum yerde huysuzlanıyorum.
Bağımlı gibi kaşım gözüm oynuyor.
O anda Twitter’a girip olan biteni öğrenmezsem ölecekmiş gibi hissediyorum.
Sürekli “Bu defa yaşama hakkımı, özgürlüğümü kim gasp edecek bakalım” duygusunu içimde taşımaktan kendimi yorgun hissediyorum.
Film izlerken ufacık bir söz, bana yaşadığım yeri hatırlatıyor.
Aklım yine gidiyor...
Biz ne yaptık ki böyle kapana kısıla kısıla yaşamayı hak ettik?
Bu “hapis” halimiz gerçek demokrasi kanunlarının işlediği bir ülkede söz konusu olsa, hayatımızın orta yerine oturup “Benim istediğim gibi yaşayacaksınız” deme hakkına sahip olduğunu zanneden bir politikacıdan, bir anlayıştan bahsedebilir miydik?
Sürekli izlendiğimiz, sürekli dinlendiğimiz, kesintisiz bir huzursuzluk hali içinde debeleniyoruz.
Doğuştan edinilmiş temel haklarım gasp edilirken, nasıl başka bir şey konuşabiliriz?
Konuşmalıyız belki de... Aklımıza mukayyet olmak için bunu yapmalıyız.
Gerçekten delirmek üzereyiz. Belki de delirdik, kim bilir?
Toptan kayışımız koptu ama farkında değiliz.
“Günlük sohbet” diye bir şey kalmadı.
Siyasetten uzak yetiştirilmiş nesillerin bile tek sohbeti “memleket meseleleri” oldu.
Hayat evrildi ve sonunda en uzaktaki adamı bile kirli siyasetin bir parçası haline getirdi.
Sahi koca bir toplum ne yaptı bunu hak edecek?
Medeni koşullarda özgürce yaşamak varken, bu kadar kötü ve yoz bir sistem üzerine bir de otoriter bir “baba”dan durmadan azar işitecek bir ülkede yaşamak için ne yaptık?
Ne yaptık ya? İnsanlık adına söyleyin!

Haberin Devamı

O bayrakların üzerine yoğurt dökeceğim!

Haberin Devamı

Bana sokaklardaki seçim bayraklarından etkilenen, bu görüntüyü güzel bulan bir kişi gösterin...
“Bu bayraklardan aşırı etkilendim, oyumu bu bayraklardan dolayı x partiye vereceğim” diyen bir kişi gösterin...
“X Partinin bayraklarını sokaklarda görmezsem o partiye oy vermek aklıma gelmez” diyen bir kişi gösterin...
O bayrakların üzerine yoğurt döküp yiyeceğim.
Tamam, anladık, göz önünde olmak, sürekli kendini vatandaşın gözüne gözüne sokmak propagandanın bir parçası ama...
Bu kadar çirkinini yapmak zorunda mısınız kardeşim? O bayrak karmaşasını, seçim sonrası yarattığı pisliği çekmek zorunda mıyız?
Tabii partiler çaresiz.
Hepsi yapmış, bir sen mi yapmayacaksın?
Aksine, yapmamayı değil, “Kim en fazla bayraklarla sokak kirletecek” yarışına gireceksin.
Kimin rengi daha üstte çıkarsa o kazanacakmış gibi...
Sürekli vatandaşın aklına hakaret ediyorsunuz.
Vallahi usandık.

Yazarın Tüm Yazıları