Salı günü alışveriş merkezleri, metro gibi kalabalık yerlerin girişlerindeki süper hassas güvenlik kontrollerinden bahsetmiştim hatırlarsanız.
“Arama” niyetine çantanızın kapağını hafifçe indirip kaldırdığınız, detektör coşkuyla ötse bile asla aranmadığınız hassas kontrollerden ne kadar memnun olduğumu anlatmıştım. Ne kadar dertliymişiz bu konuda, okurlardan şikayetler mail oldu yağdı. Yalnız salı günü bir konuyu atlamışım. Beş yıldızlı otellerin ve alışveriş merkezlerinin girişlerinde otomobilinizin bagajını hafifçe indirip kaldırdıkları güvenlik kontrollerini yazmayı unutmuşum. Güvenlik kontrolü değil, “Bu arabanın bagajı var mıdır, vardır” kontrolleri değil de nedir onlar, sorarım size. Otomobillerin bagajlarının olduğuna ve rahatça açılıp kapanabildiğine emin olduktan sonra tüm araçlar içeri alınıyor. Süper valla. Gelen onlarca mailden çıkan özet şu: Kimse kendini güvende hissetmiyor. Enteresan iş bizimki... Güvenliği sağlayacak ekip, teçhizat ve her türlü uygun koşul mevcut ama usulen güvenlik kontrolü yaparak tüm bu kaynakları harcamayı başarabiliyoruz. İstanbul gibi bir şehirde “usulen güvenlik kontrolü” yapacak lüksümüz var mı Allah aşkına?
Mini bir keşif
Hiç vitrinde gördüğünüz bir elbisenin sizde mıknatıs etkisi yarattığı, “Sen! Elbise! Benim olacaksın” hisleri yarattığı oldu mu? Siz alışverişkolik Habitus okurlarının “Olmaz mı Melike’ciğim” dediğini duyar gibiyim. Ama öyle popüler hazır giyim markalarının Türkiye’nin her yerinde bulabileceğiniz ürünleri değil, ne bileyim, bir tasarımcının kırk yılda bir karşınıza çıkacak bir işi mesela... İlgisiz bir yerde daha önce hiç dikkatinizi çekmeyen bir dükkan bulunca... İşte, geçen hafta sonu Bağdat Caddesi’nin ara sokaklarında dolaşırken aynen bu anlattığım aşkı, anlattığım şekilde, daha önce kırk kere önünden geçmeme rağmen fark etmediğim küçücük bir dükkanda yaşadım. Kırk kere dediğime bakmayın, daha açılalı bir ay olmuş, küçücük bir butik. Adı Mel’s. Suadiye’deki Vapiano’nun tam karşısında. Tam yemeğe girecekken neymiş burası dedik ve açlığı unutup dükkanda kendimizi kaybettik. Kadın değil miyiz kardeş? Butik, “Aynısından kimsede olmasın” cenneti, öyle söyleyeyim. Derhal gidile, görüle.
Klima mağduruyuz!
Ani hava değişimi zayıf bünyeleri yoruyor efendim! İki haftadır sürekli dışarıda 35, iç mekanlarda ise 15 dereceyi gördüğüm için bir insanın üşütmek konusunda gelebileceği son noktadayım. Merak ediyorum, acaba klima dediğimiz modern çağ şah-eserinin felce bile sebep olabileceğini biliyor muydunuz? İnsan vücudunun bu icat sayesinde belirli bir iklime adapte olması olanaksız. Çünü şu mevsimde dışarıda çıplak gezecek kadar sıcak varken iç mekanlarda atkı ve bereye ihtiyaç duyabiliyorsunuz. Yanınızda kazak ve yün aksesuvarlar bulundurmuyorsanız da benim gibi üşütmenin son noktasına geliyorsunuz. Geçti sandığım üşütme hali Alaska modunda çalıştırılan klimalar sayesinde gümbür gümbür geri döndü sevgili terleyip bağrını klimaya açan Habitus okuru. Artık penisilin farz oldu, tez zamanda iyileşmeyi umuyorum. Bilhassa bu mevsimde çok, çok dikkat edin diyor, hava sıcak diye buzdolabında yaşıyormuşçasına ortamları soğutmaya lüzum olmadığını önemle belirtmek istiyorum.