Paylaş
Hayatını, “hiç kimse” olduğu geçmişe inat “hepiniz önümde eğileceksiniz” motivasyonuyla yaşayanlardan...
İşte onlar, önemli mevkilere geldiği zaman zulüm başlar ya...
Galiba bizim yaşadığımız da tam olarak bu: “Çiğ adamın laneti...”
Her meslekte görebilirsiniz onları.
Stajyerlik zamanında ona bol bol çay taşıttılarsa, yönetici olduğunda o da stajyerlere çay taşıtır.
Şirkette en düşük pozisyonda çalışırken ona sürekli emir veren, ezen bir patron varsa, o da “büyüyünce” altındakileri ezer. Emir verir.
Hep zalimdir, çünkü zamanında ona da çook çektirmişlerdir.
O zulüm yıllarını “Ben böyle bir adam olmayacağım” diyebilmek, insaniyetini gelişmek için kullanamaz. “Kötü karakter”i kötü model olarak görüp, ondan bir nevi öğretmen olarak faydalanamaz.
O da şefi gibi, hatta ondan daha beter olur, gücüyle ezer, zulmeder. Üstelik bundan adını koyamadığı türden bir keyif de alır.
Onu ezenleri hiç unutmaz.
İlerleyen zamanlarda, onu ezenler kadar yüksek mevkilere eriştiğinde, kirli çamaşır peşindedir. Zira yükselmesi, güçlenmesi, mevki sahibi olması yetmez, ona çektirenden intikam almadıkça, rezilliklerini ortaya dökmedikçe ulvi hedefine erişemez.
Fakat ne vardır, biliyor musunuz? Eskiden “hiç kimse” iken, bugün mühim insanlarla samimiyet kurduğu bir pozisyona geldiğinde, hep o “bulunduğu yere inanamama” hali baki kalır.
“Nasıl da önemli insan oldum ehehe” çaylaklığını takım elbisesi altında zor gizler. Etrafındaki mühim adamlara “samimiyet” kılıfı altında dalkavukluk yapması ondandır.
Gerçek samimiyet kuramaz, “sonunda ben de önemli bir insan oldum” sevincinin hayatının sonuna kadar kölesidir çünkü.
Çiğ adamın laneti sadece etrafındakileri değil, kendisini de etkiler. Belki de en fazla kendisini etkiler.
Hayat bir oyun
Yükselişi gibi düşüşü de kendi ellerinden olur bu yüzden.
Kendilerini hep belli ederler. Hoş, yükselirken daha az belli ederler. Çok kişi anlamaz bile. Hedefe ulaşana kadar dikkatlilerdir zira. Fakat hedefe ulaşınca...
Güç kazanınca, mevki ve para sahibi olunca; kısaca ve “mühim insan” yerine konulunca...
İşte o zaman yaylar gevşer. Çiğ adam artık dikkatsiz ve pervasızdır.
Gücünü hiçbir zaman kaybetmeyeceğini düşünür, tatlı bir sarhoşluk yaşamaktadır.
“Sonunda önemli insan oldum”un keyfini yaşarken başlar çiğlikleri sapır sapır dökülmeye.
Bir telefon konuşmasında, bir dostla sohbette, şefiyle muhabbette, çalışanıyla toplantıda, hatta içki masasında bol bol rastlayabilirsiniz dökülen “inci”lere...
O tatlı sarhoşluğun verdiği küstahlık nasıl paçalarından akar, izlersiniz “başkasının adına utanma” hissi eşliğinde.
İşte, yükseliş gibi düşüş de kendinden olur, “çiğ adamın laneti” böyle bela bir durumdur.
Yükselirler, düşerler... Yükselirler, düşerler...
O yüzden anlatacak hikâyeleri de çoktur.
Hayat dedikleri aslında hiçbir zaman sahip olamayacakları itibarı korumaya çalıştıkları, geçici güce yapışıp durdukları bir oyundur...
Paylaş