Paylaş
Yılbaşını fırsat bilip iki nefes alanlardanım, Türkiye gündemi mola vermedin mi insana deli gömleği giydirir zira. İki nefes alırken bile haberden kopamıyorsun tabii, yine cinnet sınırına gittik gittik geldik.
Neler oldu bu arada? İztuzu sahiline dozerler girdi mesela. Para ve rant, 40 milyon yıldır yaşayan hayvanların hayat döngüsünden daha önemli ya...
Sağlık Bakanı üzerine vazifeymiş gibi kadınlara “annelikten başka kariyeri ön plana almamalı” buyurdu. Benim ne yapacağıma, çocuk doğurup doğurmayacağıma Sağlık Bakanı karar verecek ya...
Yılbaşı arifesinde yeniçeriler Noel Baba kovaladı. Toptan delirdik ama farkında değiliz ya...
“Prestij” ayağına lüks tüketim çılgınlığı almış başını giderken, çalma çırpma hadiselerinden burnumuzu çıkaramazken, tim bunlar bir kenara bırakıldı, vatandaşın iki kuruşluk yılbaşı eğlencesi “günah” ilan edildi.
Liste uzayıp gidiyor. Her gün gündeme deli saçması -ama Türkiye’de normal sayılan- yeni konular, yeni karakterler eklenip duruyor. Eski kötü karakterler de her gün yeni macera üretiyor.
Peki tüm bunlar toplum psikolojisine nasıl etki ediyor?
Durmadan haksızlık, adaletsizlik, yalan dolan, kültürsüzlüğün yeni “kültür” haline gelmesi...
Dezenformasyon, kara propaganda pınarı; eğlence adı altında kof, sığ, programların fışkırdığı televizyonu izleye izleye nasıl insanlara dönüşüyoruz?
¡ ¡ ¡
IPSOS’un Türkiye’yi anlama kılavuzu verilerine göre, Türkiye’nin yüzde 84’ünün en sevdiği şey, televizyon izlemek.
Televizyonda izlediğiniz programları; her daim kızgın ve hoyrat siyasetçileri, hatta yeni nesil eğlence programlarını düşünün.
Herkesin birbiriyle nasıl konuştuğuna dikkat edin.
Nezaketten uzak, karşısındakini insan yerine koymayan, sürekli aşağılama içeren “çemkirme” diyalogları revaçta, orası malum. İnsanlar birbirleriyle yay gibi gerilerek, sözleriyle ok gibi vurarak iletişim kuruyor.
Sakinlik, yumuşaklık, nezaket ara ki bulasın...
Gereksiz zamanlarda, ufak tartışmalarda bile böyle vaziyet. Sert, kırıcı, gergin...
Günlük, sıradan bir iş artık “çemkirmek”. Gün içinde sizin başınıza da sık sık geliyor, biliyorsunuz.
Otobüs kapısında sıraya girme adabından yoksun adam sizi itip kapıdan girdiğinde şaşırmıyorsunuz. Yürürken çarpan bir kadın özür dilemediğinde bunu “olağan” kabul ediyorsunuz.
Kalabalık bir yerde, bir süpermarkette dolanırken birbirlerine çarpan insanlar normalde ne yapar? “Afedersiniz” der, yürür. Şimdi birine çarpın, önce kavgaya hazırlanan kediler gibi kabaran insanlar görürsünüz karşınızda. Kavga etmeye hazırlanırken siz “Pardon” deyince bir şok dalgası oluşur.
Ondandır siz “kusura bakmayın” deyince “önemli değil” diye cevap vermek yerine aval aval veya ters ters suratınıza bakmaları.
Aval aval bakmayanlar da kılıçları kuşanıyor derhal. “Önüne baksana” diye devam ediyor konu. “Çemkirme” fırsatı var, günün stresini bir yabancıya terslenerek atma fırsatı var, niye kaçıracak bunu...
Yetişkin insanlar da çocuklar gibi... Birbirlerine benziyorlar. Deli saçması gündeme maruz kalan, her gün televizyonda agresif siyasetçileri ve onların izinde giden tartışma programlarını, birbirlerinin tarzını aşağılama üzerine kurulmuş şovları izleyenler, izledikleri kişilere dönüşüyorlar.
Her konuda kavga etme potansiyeli taşıyanlara, 7/24 gergin konuşanlara, sokakta tanımadığı insanlara karşı kaba ve hoyrat davranışlarda bulunanlara, AVM’lerde vahşi bir ormanda hayat savaşı veriyor gibi dolaşanlara kızıyor musunuz?
Kızmayın. Çoğu, büyüklerini taklit eden çocuklar sadece. Ne verilirse onu alıyorlar.
Kabalığı, hoyratlığı, nezaketsizliği, kültürsüzlüğü, saman gibi yaşamayı normalleştirenlere, kendi gibi olmayanı ötekileştirenlere ve ötekileştirmeyi ustaca öğretenlere, kadına sadece annelik ve erkeğe hizmetkarlık rolü biçenlere, yani o toplumun yaşam kalitesini belirleyen “büyük”lerine bakmalı esas.
Paylaş