Ceceli krizi

Aslında hepimiz için vaziyet aynı: Herkes kendine bir toplumsal rol seçiyor ve ondan beklenenleri yerine getirmeye gayret ediyor.

Haberin Devamı

Anne olmak, baba olmak, öğretmen olmak, öğrenci olmak, işveren olmak, işçi olmak, gazeteci olmak, müzisyen olmak...
Bu rollerle bağlantılı olarak belirli davranış kalıpları içinde olması bekleniyor insanların.
Seviyoruz rollerimizi çoğunlukla. “Hislere tercüman” olmayı seviyor müzisyenler.
Alkış almayı seviyorlar. Takdir edilecek insanlar olmayı istiyorlar ve bu çizgide gitmek için çaba harcıyorlar.
Kişi, benimsediği toplumsal rolle, içinden gelenin birbiriyle örtüşmediğini düşündüğünde kafa karışıklığı başlıyor, “ikilik” duygusu çıkıyor ortaya hayatında, bu da hâl ve tavırlarına doğrudan yansıyor.
İkilik başladığında, bugüne kadar benimsediği davranış modelinden çıkmış gibi algılandığı olaylarla karşılaşması kaçınılmaz oluyor.
Ne yapalım, evrenin kuralı.
Mustafa Ceceli, müzik piyasasının “efendi çocuk”u uzun bir süredir.
Çizdiği imaj “Ailesine bağlı, dinine bağlı, doğruluktan şaşmayan örnek insan” olma yönünde.
Bu elbette bir tiyatro değil, içinden gelen hislerin dışa yansımasıdır muhakkak.
Sorun şurada başlıyor:
Ceceli, boşanma öncesindeki hayatında, yıllardır hayranlarının derinden bağlandığı bu toplumsal rolün sınırlarını net olarak belirlemiş görünüyordu.
Hep o sınırlar içinde görüntü sergiledi. “Ailesine bağlı, iyilik timsali, yetenekli sanatçı, en yüce duyguların insanı” hallerinin sınırlarını o kadar net çizdi ki, boşanır boşanmaz ortaya çıkan, Selin İmer’in ona şuh biçimde sarıldığı o meşhur “333”lü fotoğraf bundan bu kadar tepki gördü.
İnsan en derinde biriktirdiklerini, değişen hayat beklentilerini, istek ve arzularını açıklıkla ifade etmediğinde gerçekte olan genellikle kriz olarak ortaya çıkıyor.
Boşanma konusundan daha önce “pahalı otomobil” konusunda da algı yönetim krizi yaşadı Ceceli.
Eh, milyon dolarlık otomobillerle “fiyakalı fiyakalı” gezmek, “Efendi, mütevazı çocuk” olarak sınırları net çizilmiş toplumsal role uygun değil.
Pek çok kişinin lüks araç tutkusu var ama Ceceli kadar haberi yapılan kimse yok.
Neden?
Çünkü en derinlerde Ceceli, lüks araba kullanmanın toplumsal rolüyle çeliştiğini düşünüyor...
Ve sonuç: Bunu düşündükçe en büyük korkusu başına geliyor, lüks arabayla haber olmak. Eh, bu da evrenin kuralı...
Yine idare etmeye çalışıyor “Aston Martin’i uygun fiyata satın aldım” diyor, (Aston Martin ile ‘uygun fiyat’ kelimelerini yan yana getirdiği için ayrıca teşekkür borçluyuz kendisine), “Ferrari emanet” diyor ama ı-ıh, olmuyor.
Ceceli, “Kendi Ferrari’sini emanet aldığını söyleyen bilge” oluyor ancak...

 

Haberin Devamı

Ne yapabilirdi?

Haberin Devamı

Gelelim tekrar bugüne.
Uzun bir evlilik, geçen yıllarla beklentiler değişmiş, aşk tükenmiş, başka bir hayat özlemi oluşmuş olabilir.
Bunlar kişinin kendi tasarrufu, eleştirilecek bir yanı yok.
Sorun, “Evliliğimizi sonlandırma kararı aldık ama her şey saygı ve sevgi çerçevesinde” açıklaması yapmış, “neyim varsa eşimindir” demişken, ışık hızıyla yeni sevgiliyle yanak yanağa pozların ortaya dökülmesinde...
Ardından apar topar “evleneceğiz”ler, ayetli sosyal medya mesajları ortaya dökülüyor.
Boşanma haberleriyle ilgili yayın yasakları aldırılıyor.
I-ıh, bu da olmuyor.
Aslında bunların hiçbirinde büyük büyük sorunlar yok.
İnsan evlenir, boşanır, beklentileri değişir, hayatı değişir, başkalaşım geçirir, eskiden onu tatmin eden ne varsa artık etmeyebilir, güzel arabalar kullanmak isteyebilir, daha fazla ortak yön hissettiği bir kadınla birlikte olmak isteyebilir, hatta bunu hemen yapmak isteyebilir...
Sorun Ceceli’nin vermek istediği, “Munis, mütevazı, değerlerine düşkün, dini bütün imaj” ile “yaşadığı” arasında fark olduğunu düşünmesi.
Aslında yok. Münasip dille, münasip bir yaklaşımla, aslında hiç de acayip olmayan hayat tercihlerini olduğu gibi anlatabilir, tepki toplamayabilirdi.
Biraz da zamanlama meselesi bu. Ailevi değerlere düşkün olduğu düşünülen, eşi de en az kendisi kadar sevilen bir popüler kültür kişisinin hemen boşanma sonrası içinde bulunduğu fotoğrafın anlattıkları. “Fotoğraf”ın gücünü, yaratacağı algıyı göz ardı etmiş görünüyor Ceceli.
Selin İmer, fotoğrafta olduğundan şuh görünüyor.
Ceceli’yi kucaklamış, vücut dili “Bu adam benim” diyor. Romantik değil, erotik bakıyor.
Üstelik Ceceli’ye doğru değil, objektife doğru, yani o fotoğrafa bakan insanlara erotik bakıyor.
Özetle: Ceceli’nin imajından hayli uzakta bir görüntü oluşuyor...

 

Yazarın Tüm Yazıları