Paylaş
Etrafımızda olan biten çakallıklardan yara almamak için hayatımızı diken üstünde geçiriyoruz. “Nasılsa hakkım yenmez” diye endişelenmemek, kötü sürpriz beklentisinde olmamak adeta bir lüks.
Çakallık mağduru olmamak için antenleri açık tutmak şart.
Bir örnek vereyim: Diyelim ki 118’li numaraları arayacağınız tuttu. Reklamlarda “Dakikası sadece 117 kuruş” diyor. Bu insanda şöyle bir “Ah-hah-haay pek de ucuzmuş” hissiyatı yaratıyor değil mi? Hayır efendim, değil. 117 kuruş dediğiniz 1 lira 17 kuruş. Haftada iki kere arasanız ayda faturanıza kabaca 10 lira eklenir.
Bu aynen mağazaların “Süper indirim! “49.90 Lira!” demesine benziyor. Niye, çünkü 50 lira algıda pahalı, başındaki rakam 4 olunca “ay çok ucuz” hissi yaratıyor. Halbuki aradaki fiyat farkı 10 kuruş! 118’li nu-maralar da “1 lira” deyip pahalı hissi yaratacak değil tabii.
Sonracığıma, şu günlük fırsat sunan sitelerden gelen mail’ler var ya. Onları da dikkatli okumak lazım. Bakınız, bu da benim başıma gelen örnek: Geçen gün “Gemiyle tatil, xxx lira” gibi bir mail aldım.
Dedim ki, Allah’ım bu ne mükemmel bir fırsattır. Pek de hesaplıymış, alayım. Nitekim aldım. Heyecan yaptım, açtım tur sitesini inceliyorum, şahane bir gemi, süper bir tatil...
Olayın esasında ne olduğunu meseleyi iyice inceleyince idrak ettim. Meğer satın aldığım “tatil paketi” turda sadece xxx lira indirim sağlıyormuş, yani koskoca turu o fiyata almamışım...
Eh, enayilik bizde. Şimdi fiyatını söylemeyeyim ama, o fiyata gemi seyahati olmayacağını bilmek için turizmci filan olmaya gerek yok. Tabii güveniyorsun, okuduğun cümlenin “inceden çakallık” olduğunu düşünmüyorsun, heyecanlanıyor, “Ay hemen alayım” diyorsun.
İndirimlerin olayı bu zaten. “Bir daha bu fiyata bulunmaz” deyip atlıyorsun, ihtiyacından fazla alışveriş yapıyorsun, hatta kimi zaman alışveriş yapmayı düşünmezken elini kolunu torbalarla dolu bulabiliyorsun. Hele ki konu giyim kuşamsa, daha da fena.
Ölürüm de yol vermem!
Çakallıktan korunmak için antenleri açmak, sadece alım-satım esnasında geçerli bir hadise değil tabii. Trafikte, sürücülerin birbirlerine yol vermemek için nasıl da çabaladıklarını düşünün... Ya da uçaktan inen insanların nasıl davrandığını.
Herkes ayaklanmış beklerken koridora adım atmak ne kadar zordur, kimse kimseye yol vermez. Bir uçuşta kibar bir beyefendi bana yol vermek istediğinde arkadakilerin “Seni mi bekleyecez” diye söylenmelerini unutamam mesela.
Ha, koridora adım atacağım belliyken serseri edasıyla beni omuzlayarak geçen “beyefendi”yi de atlamayayım.
Sırayla çıkmak hiç huyu değildir böylelerinin, bu medeni hareketi sindiremezler.
Eh, böyle örnekler oldukça “Yemeyenin malını yerler” düzeninde her konuda uyanık olmak durumunda kalıyorsun.
Acele etmez, en ön sırayı kapmaz, en taze elmayı sen almazsan hem sona kalıyor, hem de bütün çürük elmaları sen yiyorsun...
Çakallık üzerine kurulu bir dünya üzerinde yaşarken bazen insan “kendini bir kenara bırakıp iyilik yapan” insanları duyunca hakikaten inanası gelmiyor.
Bakınız, Ayhan Tuzlalı ne yapmış: Geçen sene Sivas’ta Üniversitelerarası Yüzme Yarışması’nda bacağına kramp giren bir sporcu boğulma tehlikesi geçirince yarışı bırakıp rakibini kurtarmış.
Ayhan diyor ki, “Spor da bir yere kadar, arkadaşım olmasaydı da aynı şeyi yapardım.” Ayhan Tuzlalı, Işık Okulları’nın evvelki gün verilen “Spora Işık Tutanlar” ödüllerinde “Fairplay Ödülü”ne layık bulunmuş. Bence Ayhan gibileri “numune insan” ödülünü de hak ediyor.
Paylaş