Paylaş
Tarifsiz bir boşluk oluşur.
Boşluk da değil aslında, içten dışa doğru bir baskıdır o, söyleyeceğin sözler midene sıkışmıştır ve dışarı çıkmak istiyordur.
Kimsenin senin gözlerinden bakmasını sağlayamayacağın için, gerçeği asla göremeyeceklerdir sanki. Haliyle, vaziyeti tarif etmek için doğru söz bulamazsın. Bulsan da konuşmazsın, konuşamazsın...
Türkiye’de yaşamak, her gün bu duyguyla mücadele etmeye döndü artık.
Devlet ile “paralel devlet” “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” savaşı yaparken, hak, hukuk, doğruluk, mantık, eşitlik, demokrasi gibi kelimeler anlamlarını öyle kaybetti ki, savrulan harfleri nereden toplayacağımızı bile bilemiyoruz.
Vatandaş olarak bu ülkede var olmanın bir kıymeti yokmuş meğer. Vatandaş olmanın, ancak bir koşulda kıymeti varmış daha doğrusu: Bir partiye, bir oluşuma güç katacak “kelle” olma hali...
Allah aşkına, devlet, hangi ara vatandaşlarını belirli bir düşünce, parti veya oluşuma güç katacak kitleler olarak görmeye başladı?
Ne cüret, ne münasebetle? Buna kim izin verdi?
Bu sorunun cevabını da vermek zor. Zira her iktidar, bir öncekinin kalıntısının üzerine kurulduğu için, her gelen bir öncekinin cüret ettiği çürümüşlük seviyesini biraz daha aşağı indiriyor.
En tehlikeli çürümüşlük, “eğitimli çürümüşlük” derdi bir büyüğüm. Zira çürümüşün eğitimlisi, akıllısı, görgü ve kültür sahibi olanıyla baş edilemeyeceğini söylerdi. Sahi, bugüne kadar pek çok “eğitimli çürümüş” gördük, haklıydı belki. Şimdi siyaset sahnesinde yer almayan birçok isim aklınıza gelmiştir, eminim.
Fakat “Şark kurnazı cahilin çürümüşlüğü”, dünya üzerindeki hiçbir çürümüşlükle yarışamaz.
Çünkü şark kurnazı cahil, cebi dolsun, zengin olsun diye inancını, pozisyonunu, elindeki her değeri kullanmak için hazırdır.
Lazım olduğunda kullanmak için, karşılıklı koz biriktirir. Vakti geldiğinde ortalığa döker. Bu esnada, hiçbir partiye sempati duymayan, adalet ve vicdan duygusu gelişkin, “devlet, insan içindir” düşüncesini savunanlara olur.
Cehaletinin farkında olmayan birtakım adamlar, ömrünü eğitime vakfetmiş güzel insanların bile karşısına “Sen kimsin ulan” diye çıkma cüreti gösterir.
Öyle kişiler arasında öyle tartışmalar yaşanır ki, “cüret” kelimesi bile anlamını yitirir.
Alice Ortadoğu’da...
Modern Türkiye tarihinde bu denli büyük, dev bir “cahil çürümesi” ile ilk defa karşı karşıya kalıyoruz. Karşı karşıya kalmakla bitmiyor üstelik mesele. Çürümüşlüğün üzeri örtülüyor, sırf “oy kaybı” yani “güç kaybı” yaşanmaması için “dış güçler, oyun” gibi kelimelerle yoğun dezenformasyon bombardımanı yapılıyor...
Bu dezenformasyon sonucu ortaya “kefenli gençlik” gibi adeta “Ortadoğu stili Alice Harikalar Diyarı’nda” dedirten görüntüler çıkıyor...
Yolsuzluğu ortaya çıkaran gazetecilerin emniyete girişi yasaklanıyor, nispeten şeffaf emniyet “örtülü emniyet”e dönüşüyor...
Geçmişte, tek parti ve tek oluşum bir olup devlet yönetirken, şimdi iki “ortak”ın arasının açılmasıyla birlikte hem kirli sepeti devriliyor, hem de geçmişten günümüze nasıl bir çürümüş yapı içinde yaşadığımız, alenen ortalığa saçılıyor.
Yolsuzluk kadar yolsuzluğa giden yol da açığa çıkınca, nasıl bir ülke içinde debelendiğimizi görüyoruz. Olan biten alenen açığa çıkıyor ama yapabildiğimiz tek şey, maç izler gibi “güçler savaşı” izlemek.
Üstelik bir taşla iki kuş, yolsuzluğu örtbas ederken devlet işlerinin ‘eski ortak’ elemanlarından temizlenişini de izliyoruz...
Yargıdan medyaya, emniyetten devlet işlerinden sorumlu bakanlara, hepsinin bir partiye hizmet edişini şimdilik hakları gasp edilen zavallı vatandaşlar olarak ancak izleyebiliyoruz. Karnımızda dev bir boşlukla...
Tüm bu çürümüşlük içinde, hayatımızın bir manası olmasını, iyi bir hayat için çalışmayı, güzel günler görmeyi bekliyoruz.
Elbette göreceğiz, elbette...
Tüm bu çürümüşlük, ileride çocuklarımız tarafından “Vay be, bunu BİLE yapmışlar” dedirterek okunacak notlar olarak, Türkiye tarihine geçiyor.
Biz ise bunu yaşayarak görecek kadar talihsiz insanlarız sadece...
Paylaş