Paylaş
Büyük kalp kırıklıklarına dayanabiliyorsun ama o küçücük olay vuruyor son darbeyi.
Geçen gün Kadıköy çarşısına inmişim, kasaba uğramışım, manavdan sebzemi meyvemi almışım, artık İstanbul’da zor bulunan bir kültüre bu kadar yaklaşabildiğim, havasını soluyabildiğim için mutlu mesut yürümekteyim.
Manavların bağırışlarını duyarak, baharat kokusunu içime çekerek kalabalık içinde ilerliyorum...
Sadece bu bağırışlar ve baharat kokusu bile yeter bir Kadıköylü’yü mutlu etmeye...
Petek’ten ekmeğimi alıyor, dümeni Moda Caddesi’ne doğru çeviriyorum. Saatçi Nezih Usta’ya uğrayacağım...
Burada sahne hep aynı: Nezih Usta’nın arkasında duran küçük radyodan her zamanki gibi Türk Sanat Müziği ezgileri geliyor.
Tik tak saat sesleri, dışarının buz gibi soğuğuna inat, sıcacık küçük dükkanda yankılanıyor.
Ayaküstü sohbet ediyoruz. Nezih Usta, babası Adapazarlı Burhanettin Arıcı’dan öğrenmiş mesleği.
O anlatıyor, ben eski duvar saatlerine dalıyorum.
Bu devirde hâlâ mesleğini aşkla yapan bir zanaatkârın dükkanında kayboluyorum. İşte, bu da çok mutlu eder Kadıköylü’yü.
Yıllardır aynı yerde duran, sahiplerinin “daha fazla para, daha fazla dükkan” demeyen Kadıköy dükkanlarına uğramak yaşama bağlanmak için yeterli bir sebeptir.
Nezih Usta’dan çıkıyor, unuttuklarımı almak için tekrar çarşıya yürüyorum.
Alışverişim bitiyor, ardından çarşı durağının kalabalığıyla birlikte tramvaya biniyorum.
Tramvay rayların üzerinde tıngır mıngır ilerlerken elimde torbalar, üzerimde tatlı bir “çarşı yorgunluğu”, camdan dalgın dalgın dışarıya bakıyorum.
“Bu ülke insanı hayattan bezdirir ama yine de güzeliz be. İnsanımız da güzel, şehrimiz de” diyor, keyifleniyorum...
Tam o sırada tramvay duruyor. Kilise durağında inecek var. İnecek olan vatandaş, tramvayın kapılarını çekerek kendi kendine açabileceğini bilmiyor.
Tramvayın yabancısı belli... Fakat toplu taşıma kültürünün ve o kültür içinde yeşermiş kaba saba hallerin yabancısı değil.
“ARKA KAPIIIAAAĞ” diye haykırıyor, belediye otobüsündeki gibi.
Her binene selam veren, onlarla sohbet eden vatman “Çekerek açabilirsiniz” diye cevap veriyor.
Adam kapıyı çekerek açıyor ve iniyor.
Camdan dışarı bakmayı sürdürüyorum.
“Var aramızda böyle hırt adamlar ama yine de güzeliz be...” diye düşünerek, az evvel gördüklerimi hızla unutuyorum.
Bahariye’de yürüyen genç kalabalığı izliyor, “Bu kadar genç, memlekette ne olursa olsun insana umut veriyor” diyorum.
Tam ben bunları söylemiş, sevgi kelebeği vaziyetinde, suratımda aptal bir sırıtmayla insanları izlerken... O sırada camın önünden geçen adam “HAAAAAARK.... TUUUU” diye yere tükürüyor. Ne yolsuzluk, ne ayrımcılık, ne eşitsizlik, ne akşam haberleri...
İşte gerçek kalp kırıklığı, tam sevgi kelebeğine bağlamış, “Canım memleketim... Canım insanlarım... Canımmm canım” dediğiniz anda beyninize beyninize tüküren; “ARKA KAPIIIAĞĞ” diye haykıran adamdır a dostlar.
Paylaş