Dün haberini aldınız, Kelebek’in özel “Bayram röportajları” başlıyor. Bu özel röportaj serisi için ben de “İffet” dizisinin oyuncuları İbrahim Çelikkol ve Deniz Çakır ile buluştum, pek yakında konuştuklarımızı okuyacaksınız.
“İffet”, her ne kadar “malum sahne” ile akıllara kazınmış olsa da hem toplumla ilgili yaptığı tespitler, hem de “kült film” özelliğini taşımasından ötürü Türk sinema tarihi açısından çok önemli yapımlardan biri. Hal böyleyken, “İffet”i dizi haline getirmek her açıdan iyi bir fikirdi, Star’ı tebrik etmek lazım, eminim çok izlenecektir. “İffet” ile ilgili olarak bizi şaşırtmayacak bir konu da o malum sahneyle ilgili çıkacak haberler. Her nasıl “Fatmagül’ün Suçu ne?” dizisi başladığında dört bir yanımız “İşteeeeee oooo sahneeee!!” haberleriyle sarıldı, bir benzerinin de “İffet” için olacağını öngörmemek Türkiye’deki magazini hiç tanımamak demek. Hal böyle iken, Deniz Çakır’ın, bu rolü oynamayı kabul ettiğinde, bu tip haberlerin çıkacağını öngördüğünü düşünüyorum. Bir filmde, dizide, sevişme ya da tecavüz sahnesi olduğunda, ne yazık ki yapımla ilgili diğer “haber”ler sönük kalıyor. Kadın bedeni ve cinsellik üzerine kurulu ve ne yazık ki çoğu zaman muhatabını yaralayan bir anlayış hüküm sürerken, bir yandan da aynen “İffet”te anlatıldığı gibi kadın üzerinden “namus” kavramının belirlendiği bir toplum içinde yaşıyoruz. Yani olayın kendisi paradoks. “Tehlikeli” roller üstlenen oyuncuların, “yaralayıcı haber” çıkma durumunda hem kendi psikolojilerini korumak, kariyerlerini kollamak ve kendilerini savunmak için almaları gereken bir tavır, bir duruş var şüphesiz.
“İffet”in ayıbı!
Aksilik bu ya, röportaj yapacağımız gün, malum sahneyle ilgili tatsız bir haber çıktı. Bu arada, röportaj yapacağımız ve bunun Hürriyet Kelebek’in özel bayram röportajı olacağı günler önceden belliydi ve oyunculara da bildirilmişti. Sözleştiğimiz gibi 14.00’te, henüz bir sahne yeni çekilmeye başlıyordu, yardımcı yönetmen “Sahneyi bölemeyiz, ancak bir buçuk saat sonra yapabiliriz” dediğinde, hem yönetmen Faruk Teber’in hassasiyetini, hem de zorlu set koşullarını bildiğimiz için Sinan Özbalkan ile oturup bekledik. Bir buçuk saatin sonunda ne oldu dersiniz? Deniz Çakır, aksi bir tavır ile röportaj yapmayacağını söyledi. Fakat yardımcı yönetmen “Bekleyin, yapacak” dedi, Deniz’in kötü muamelesini, işimize olan saygımızdan ötürü görmezden gelmeye gayret ederek beklemeye karar verdik. Bu arada Deniz, etrafta dolanıyor, kimi zaman onu bir yerlerde otururken görüyoruz, yokmuşuz gibi davranıyor, “tavır” yapıyor yani. Yapım şirketinin ricası ve ısrarıyla “lütfen” röportaj yapmayı kabul ettiğinde saat 17.00’yi gösteriyordu. Deniz ile nihayet yan yana gelebildiğimizde “Başkasına sinirlendiğim için şu anda sizden çıkarıyor olabilirim, özür dilerim” dedi, ben de “Evet, öyle yapıyorsunuz, fakat sizi anlıyorum” diye cevap verdim. Lakin dilenen özür ve neye sinirlendiğini anlıyor olmam, sapla samanı karıştırdığını ve sette bize reva gördüğü çirkin muameleyi değiştirmiyor. Sonuç: 3 kişi oturduk, derin bir nefes aldık, tatsızlıkları geride bırakmaya gayret ettik ve sohbetimize başladık. Gerile gerile bir hal olacağız diye düşündüm ama korktuğum olmadı, son 3 saatin aksine “bayram şekeri” kıvamına geldik. İşte bu röportajı okuyacaksınız efendim, bekleyiniz...