Paylaş
Bir arkadaşım beni eve bıraktıktan sonra annesine “Geliyorum bekle” diyor fakat 7 saat haber alamıyoruz...
Kabus gibi geçen saatlerden sonra tam karakola gidecekken, kendisinden gelen telefon sonucu, olay açığa kavuşuyor...
Arkadaşım bir takım silahlı adamlar tarafından rehin alınmış ve hızla şehir dışına doğru götürülmüş!
Olay tamamen tesadüf...
Bir yerlerde suç işlemiş bu kişiler, kaçmak için rastgele bir araba seçiyorlar ve piyango arkadaşıma vuruyor.
Duraklama halindeyken adamlar onu gözüne kestiriyor ve silahlarını doğrultarak arabasına biniyorlar...
Yeterince uzaklaşınca, arkadaşımı bir yerlerde bırakıp, arabasını gasp edip kaçıyorlar.
Ben de olaya bu noktada dahil oluyorum.
Arkadaşımın nerede olduğunu öğrendiğimde hızla onu almak ve karakola götürmek için çıkıyorum yollara.
Sonrası tam bir macera.
Yakındaki bir karakola gidip olayı anlatıyoruz ama mesele yolda geçtiği için herkes topu birbirine atıp duruyor.
Bütün gece karakol karakol geziyoruz.
Üstelik arkadaşım az kaldı canından oluyordu ama biz “Arabasını kayıp göstererek sigortadan para almaya çalışan vatandaş” muamelesi görüyoruz!
O günden sonra “umarım hayatımın sonuna kadar başıma kötü bir şey gelmez, çünkü koruyanım, kollayanım yokmuş” dedim.
Sistemin nasıl çalıştığını başına bir vukuat gelmeyen adam anlamaz.
Benim başıma geldi ve bir grup mağdur olarak gördüğümüz muameleyi, bir mağdura ve yakınlarına nasıl yaklaşıldığını, nasıl davranıldığını dün gibi hatırlıyorum.
Neticede o adamlar yakalanamadı. Gasp edilen otomobil de aylar sonra çook uzak bir şehirde terk edilmiş olarak bulundu, olay kapandı.
Cem Garipoğlu meselesinde polisin “çember daraldı” dediği, ancak Cem’in ailesi ve çevresi tarafından yürütülen teslim planını şekillendirmiş olabilir...Neticede çocuk sonsuza kadar kaçamayacağını, çevresi de onu sonsuza kadar saklayamayacağını biliyordu...
Sonra, Cem’in hayati ihtiyaçlarını sağlayan, onun saçını tıraş ettirenler, besleyenler...
Onlar yakalandığında acaba emniyet yetkililerinden nasıl beyanlar dinleyeceğiz...
“Vallahi onlar teslim olmasa 5 gün sonra biz yakalayacaktık” gibi cümleler bekliyorum...
Benim daha önce yaşadığım olay sayesinde, hayati tehlikenin söz konusu olduğu bir durumda “polis muamelesi”ve çalışma sistemi nasılmış, bizzat deneyimledim.
Elbette, bir tane olaydan yola çıkarak koca emniyet teşkilatına dair bir genelleme yapılmaz, nice vakayı da çözmüşlerdir, ona bir şüphe yok.
Fakat şuna da bir şüphe yok; yıllardır bizzat gördüklerimiz, okuduklarımız, çevremizdekilerin yaşadıkları ve son olarak Cem olayı polisin vatandaşta yarattığı imajı sorgulatıyor.
Bence polis teşkilatı bu olaydan sonra kendine biraz soru sormalı... Şu anda neden polise sığınmak fikri insanda güven duygusu yaratmıyor? Bu çok büyük bir sorun...
Bir kez daha “Emniyet Cem Garipoğlu konusunda vazifesini yerine getirmiştir” cümlesini duymaya tahammülüm yok!
Erkeği yine kayıracağız...
Can Dündar, bizim için “insanlığa dair iyi hisler” konusunda adeta ana kucağı hissi veren bir gazeteciydi.
şimdi yazılarını belki kısa bir süre için eski duygularla okuyamayacağız, aklımıza hep o öpüşme karesi gelecek ama sonra ne olacak biliyor musunuz?
Erkeklere bu alanda gösterilen müsamaha kendisine de gösterilecek, birkaç aya kalmaz, hayat bu olay hiç olmamış gibi devam edecek.
İtirazım elbette başka bir kadını sevmesine değil, evli olmasına.
Söz konusu olan evli ve aynı ölçüde popüler bir kadın olsa “saygınlığını” kaybetmeye başladığı ilk günlerini yaşıyor olurdu...
Böyle istenmeyen biçimde ifşa olma durumlarında hep Gamze Özçelik’i hatırlıyorum.
Nasıl da hızla silindi piyasadan, nasıl çekti kendini ortamlardan...
Keşke erkeklere gösterebildiğimiz müsamahayı ona da gösterebilseydik...
“Pink Floyd geliyor!!!”
Kimi halkla ilişkilerci zırvalamalarına alıştık artık ama şu maille olaya son nokta koyuldu:
Noktasına virgülüne tashihine dokunmadan gelen maili aynen aktarıyorum:
“Merhaba, Ektede göreceğiniz üzere 25 Eylül’de Fenerbahçe’de Pink Floyd konseri gerçekleşecektir.”
Bir süre güldük.
Epey güldük.
“Yok artık” dedik.
Bu maili gönderen PR’cı arkadaş ciddi ciddi Pink Floyd’un Fenerbahçe’de konser vereceğini sanıyor.
Ona sormak lazım, “Syd Barrett da geliyor mu bari?” diye...
Bu süper maili gönderen konserin sponsorlarından biri olan Marriott Otel’di.
Eh, insan düşünüyor tabii, böyle marka değeri olan bir otelin halkla ilişkiler birimi Pink Floyd’la ilgili bir fikre sahip değil mi diye.
Hadi olmasın, o da mümkün elbet ama insan bir araştırır, bir bakar yahu.
Bu komediden sonra konser organizatörü olan ve olayı duyunca en az bizim kadar şaşıran Unilife ile konuştum. ışin esasını öğrendim.
Mevzubahis olan grup, Pink Floyd’un ismini kullanma hakkına sahip tek tribute grubu olan “The Spirit of Pink Floyd”.
Bu arkadaşlar Pink Floyd’u yaşayalım-yaşatalım hadiseleri sularında en iyi tribute gruplardan biri olarak biliniyor, haberiniz olsun.
Konser, Fenerbahçe True Blue’da, 25 Eylül’de gerçekleşecek.
Biletleri Biletix’te satılıyor...
Paylaş