Paylaş
Bu kadar çok erkeğin aynı anda sakal bırakmasını “kollektif bilinç” teorisi ile açıklamak istiyorum müsaade ederseniz. Zira durmadan çoğalan pis sakallı erkek nüfusuna bakan cillop tıraşlı nüfus, bilinçaltında pis sakallı olmanın ne kadar müthiş bir his olduğunu düşünüyor ve sonunda kendini sakal uzatırken buluyor olmalı.
Hayır söz konusu kadınlar olsa başka türlü düşüneceğim, dizi modasıdır filan diyeceğim ama erkeklerde öyle bir durum da yok ki. “Hürrem saçı”, “Sıla tokası”, “Bihter kolyesi” gibi konuların karşılığı bulunmuyor, erkeklerin bir “Kanuni sakalı” gündemi olduğunu pek zannetmiyorum.
Erkekler eninde sonunda kah dış baskılara dayanamayarak, kah “biraz toparlanayım, ilk insana döndüm” hisleriyle tıraş oluyorlar tabii.
İşte... İşte ben bu hüzünlü günü düşünmeden edemiyorum sevgili sakal sevip sevmediğine karar veremeyen Habitus okuru.
Sakallı bir erkeğin ilk traş olduğu ve insan içine çıktığı an ne hüzünlüdür. Sakalı salmış bir adam, bir nevi kamuflaj içine girmiş gibi hisseder kendini... Sakal rahatlık demektir, konfor demektir.
Bu hisse çok alıştıktan sonra, bir kesti mi o sakalı, işte o anda hüzün başlar.
Sakallar gidince, sanki gözleri daha bir çaresiz, daha bir başka bakar. Çünkü yüzü, adeta bir aydede gibi, bir disko topu gibi, pırıllll pırıl parlar. Hele o dudaklar öyle ortaya çıkar ki, bir anda yüzünden bağımsız başka bir varlık gibi görünür gözünüze. Yeni tıraş olmuş bir adama yeterince bakarsanız, onun sadece dudaktan ve dudak haraketlerinden oluşan bir canlı gibi görmeye başlamanız mümkündür...
Şebeklik evreleri
Evet, sakalı salmış bir adamın ilk tıraş olduğu gün, hüzünlü bir gündür.
Hüznü artıran en büyük etkenlerden biri de, erkeğin sakal tıraşı olurken, kendinde çeşitli sakal ve bıyık modelleri deneyerek geçirdiği eğlenceli dakikalardır şüphesiz.
Tıraş bıçağıyla oyun oynamaya başlayan erkeğe bir bakarsın, adam İbrahim Tatlıses olmuş. Bir bakarsın Freddie Mercury. Sonra hooop, bıyıkların uçları gider, merhaba Hitler. Kimi zaman İbrahim Tatlı-ses’ten direkt Cengiz Han’a geçiş yapılır. Veya Cemil İpekçi. Uzun sakal ve bıyıklara bol su ile Salvador Dali’msi efektler verilir.
Şebeklik yaparken giderek incelen sakal ve bıyıkta son durak Ayhan Işık’tır. Ayhan Işık hüzünlüdür. Çünkü Ayhan Işık’tan sonra, cillop mu cillop, dudaklı mı dudaklı aydede evresi gelir...
Takribi 35 yıl saçlarını uzatan, tel tel saçlarını ensesinde küçük siyah bir lastikle bağlayan rock insanının saçlarını kestirdiği günkü hüzün de sakallı bir erkeğin sinekkaydı tıraş olduğu günün hüznüyle yarışır.
O uzun lepiska saçlar gitti mi, dost meclisi “Vay be, bir devir de böyle bitecekti demek” hisleriyle dolar. Kim bilir, artık belki de söz konusu kişi yüzünü ekşitip, elinde gitar varmış gibi solo atma hareketi yapmayacaktır... Saçları Beşiktaş vapuru rüzgarında dalgalanmayacaktır... Müzik dinlerken şöyle bir kafasını savurmak istediğinde, saçlarının yokluğu, onu can evinden vuracaktır...
Tabii erkeklerdeki bu hüzün süreci, kadınlarda tam tersi işliyor. Onu da yarın konuşacağız...
Paylaş