Paylaş
Bugün ve yarın akşam D-Smart kanallarından Universal Channel’da ilk sezon finali iki bölüm halinde yayınlanacak, sonra kısa bir süre için ekrana veda edecek.
Amerika ve Kanada başta olmak üzere Polonya, Brezilya, Singapur gibi ülkelerde çok izlenen, sevilen bir dizi Rookie Blue.
Röportajı yayınlayacağımız vakit geldiğinde uzun uzun anlatırım, lakin şimdilik kısaca, Grey’s Anatomy’nin Kanadalı polisiye versiyonu gibi diyeyim.
Yani aynı mesleği icra eden bir grup insanın dünyasının içine dalıyoruz. Beş çaylak polis ve yeni başlayan meslek hayatları, ilk hatalar, ilk acemilikler, filizlenen aşklar, ailevi dertler... Polisiye soslu bir drama aslında.
* * *
Dünyanın farklı ülkelerinden gelmiş yaklaşık 20 kişilik bir gazeteci ekibi ile birlikte iki gün boyunca dizinin oyuncularıyla buluştuk, NBC Universal ekibi ile çekim mekanlarını gezdik, hatta dizi çekilirken canlı canlı izledik...
Tabii mevsim kış olduğu için mekan daha ziyade sokaklar değil, stüdyo. Toronto soğuğu gibisi yokmuş zira. İnsanın derisini acıtan türden...
Polis merkezi, takıldıkları bar, iki çaylağın evi, gerçek olmasa da içine gezerken bile gerçek duygusu yaratan bir stüdyo aslında. Bizim dizilerden kalma bir alışkanlıkla, set olarak gerçek mekanlar kullanılıyor sandım, stüdyo çıktı.
“Burası bir stüdyodur” diye bağırmayan gerçekçi bir set yaratmak mümkünmüş demek ki...
* * *
Stüdyoyu kurcaladıktan sonra, yarım saat boyunca bir sahnenin çekimini izledik.
Genelde tüm dizilerde, bir sahne, en iyi duygu yakalanana kadar tekrarlanır. Tekrarlanmasa bile, aynı sahne farklı açılardan tekrar tekrar çekilir. Tabii bu durumda oyuncular, aynı repliği defalarca tekrarlamak mecburiyetindedir.
Eğer bir açıda kendi yüzleri görünmüyorsa, “tam performans” göstermek için kendi yüzlerinin görüneceği sahneyi beklerler. Aksi takdirde tekrarlanan sahnelerde aynı yoğun duyguyu her defasında vermek mümkün olmaz...
Daha önceki dizi seti deneyimlerimin üzerine kat çıktı Rookie Blue; artık herhangi bir diziyi izlerken “Kim bilir şu sahneyi kaç kere tekrarlamışlardır” hissiyatıyla bakmadan edemiyorum.
İşte tüm bunları izlemek “dizi keyfi” denen duyguyu biraz değiştiriyor.
Bu kötü bir his değil bu arada. Hani çoğumuz eğlence, dizi, film işlerini “iş” gözüyle değerlendirmeyiz ya, öyle olmadığını anlamak için bir dizi setinde vakit geçirmek yeterli.
Çekmesi ayrı, montajı, kurgusu, teknik detayları ayrı mesai...
Birileri, bizim için tamamen keyif unsuru olan dizileri keyif unsuruna dönüştürmek için günde ortalama 12 saatten fazla kendilerini paralıyor yani, bu işlere biraz da bu yönden bakmak lazım.
Oyalanma trendi bile var
Benim için işin enteresan tarafı oyuncuların psikolojisi aslında. Bir dizide rol kapmak ayrı dert, onu oynamak ayrı dert, dizi sürecek mi sürmeyecek mi, onun stresi ayrı dert, şöhreti sürdürmek, başarıyı yükseltmek ayrı dert... “Öyle dert dostlar başına” diyeceksiniz lakin, siz bir de onu dizi oyuncularına sorun. Yarısından fazlası “beklemek” olan bir meslek aslına bakarsanız.
Şöyle; bir defa, ışıktı, sesti, kameraydı, tüm bunlar hazırlanana kadar bekleyeceksin. Sonra sahnenin gelmesini bekleyeceksin. Bu arada setten ayrılamazsın, beklemek; dolayısıyla sürekli oyalanmak zorundasın.
Delirene kadar tekrar tekrar aynı cümleleri söylemek durumunda kalırsın. Dizi dediğimiz hadise, bir oyuncu için neredeyse yüzde 20 oynamak ve yüzde 80 beklemek.
Amerika ve Kanada dizi piyasasında “oyalanma trendleri” bile var, o derece. Bu aralar birçok kadın oyuncu örgüye merak salmış mesela. İşte oyunculuğun, en zor yanlarından biri de bu sabır testi zaten...
Rookie Blue, hem Kanada’da, hem de Amerika’da büyük başarı kaydetti.
Umarım benzer grafiği burada da yakalar...
Paylaş