Paylaş
Konserlerde müzik dinlemek yerine konseri kaydetmek için çabalayanları düşünün...
Hayatını “Facebook’a fotoğraf koymak” için yaşayanları...
Gittiği her yeri, yan yana olduğu herkesi el aleme gösterme derdinde olanları...
Maksat “dostlar alışverişte görsün” ya, gittiği yeri, konuştuğu kişiyi üç gün sonra hatırlamayanları ama bildirimde bulunmayı ihmal etmeyenleri...
Kendi kellesiyle aşk yaşayanların fotoğrafları yetmedi, yeni uygulamalar sayesinde kendiyle aşk yaşayanların videolu bildirimleri içinde can vereceğiz yakında. Gelecekte sosyal medya hesabınızı karıştırırken takip ettiğiniz “yarı-ünlü” önünüzde büzdüğü dudaklarıyla hologram olarak beliriverecek ve tüm bu çılgınlıktan kurtulmak için tüm hesaplarınızı toptan kapatmanız gerekecek...
Onlar bir yana, “Like” sevdasında çağ atlayanlar sayesinde vefat haberleri bile “malzeme” halinde.
Bir de “bir kez paylaş”çılar var ki, insana telefonu, bilgisayarı camdan attırır...
Google görsellerden bir tane imaj bulup, altına o anda kim gündemde ise “x için bir kez paylaş” yazanlar hani...
Ne olacak o görseli paylaşınca?
Hiçbir şey.
Tamamen zaman tüneli kirliliği. İşin ilginç tarafı, paylaşılıyor da...
Bir bayrak koyuyor adam, altına da “Mülteciler için bir kez paylaş” diyor mesela, paylaşım mültecilere herhangi bir fayda sağlamıyor ama adam “gönderim çok paylaşıldı” diye caka satıyor, tek konu bu.
Nereden “duyar” çıkarabilirse, ona ait bir görsel ve tek cümlelik “x için bir kez paylaş” cümlesi kenarda hazırda bekliyor.
Öte yandan Twitter kullanıcısından Ekşi’sine, sağcısından solcusuna, en lüzumsuz işler müdürü adamdan saygın şirketlere, herkesin ayrı trol grubu var.
Gerçek yorum, gerçek bilgi, gerçek sevgi, gerçek eleştiri... Ara ki bulasın.
Elimizde sosyal medyayı trol ve laf salatasından temizleyebilen bir filtre de yok ki...
Dolayısıyla sosyal medya dünyası tamamen “zaman kaybı” olmaya doğru hızla ilerliyor.
Artık görünmedikçe varsınız...
Gerçek dünya ile sanal dünyayı ayırmamamız gerektiği söylenirdi, fakat sanal dünya artık tamamen kişilerin, grupların işine geldiği gibi manipüle ettiği bir mecra haline geldi.
Dolayısıyla gerçek dünya ile arasında artık koca bir duvar, kalın sınırlar var.
Öte yandan “ben nesli”nin artık kontrol edilemez hale gelmesi...
Gerçi “ben nesli” sadece yeni nesli kapsamıyor. 7’den 70’e bir delilik artık.
Akıllı teknolojilerin getirdiği “İşte muhteşem ben ve çok özel dünyam, çok özel ve herkesin faydalanması gereken tercihlerim” fırtınası çoktan illallah dedirtti, “ben” kelimesini duyunca sağdaki çarpıya doğru ilerliyor, “kapat” düğmesine basıveriyoruz.
Vaziyet böyle olunca, paylaşım dünyasından hızla “paylaşmama dünyası”na doğru dönüşüm söz konusu.
“Göründükçe varsın” derler bilirsiniz.
Bu cümle doğrultusunda yaşayanlar iyi, nitelikli iş yapmaktan ziyade kelle fotoğraflarını, kendilerine gelen övgüleri önümüze döktüler, hayatlarının her dakikasını nefes almadan paylaştılar.
Artık durum “doyum noktasına” erişti, dolayısıyla işler tam tersine dönüyor.
Şöhretini doğru yönetmek isteyenler, sosyal medya paylaşımlarına değil, “doz” ve “nitelik” konusuna kafa yoruyor.
Konu sosyal medyaya geldiğinde, “Artık görünmedikçe varsınız” demek daha doğru.
Sürekli “ben buradayım” demek için durmaksızın gevezelik yapmak sadece “Tamam, anladık, buradasın” dedirtiyor, bıktırıyor, paylaşımların niteliği ve paylaşım dozu, kişiyle ilgili pek çok şey söylüyor.
Sosyal medyadaki hareket noksanlığı asosyalliğe veya “Bu işlerden anlamamaya” değil, “Paylaşmayı tercih etmemeye”, seçiciliğe, özel hayatı korumaya, başkalarının zaman çizgilerini gereksiz işgal etmeme hassasiyetine ve güvenlik konusundaki endişelere işaret ediyor artık.
Yani, yeni normal, az görünmek.
Paylaş