Bebek endişesi

Etrafınızda çocuk sahibi olmayan 30 yaş üstü kadınlar sıklıkla bulunuyorsa, siz de fark etmişsinizdir.

Haberin Devamı

Soru şu: “Bebek yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?”
20’lerin “kız muhabbeti” olan “erkekler”, 30’larda oluyor “bebekler”.
Vücudum sarkacak, koca beni aldatacak, sorumluluk artacak...
Peki ya iş-güç ne olacak?
Bu muhabbetin başladığı yaş herkese göre değişmekle birlikte belli bir vakitten sonra bütün kadınların -fark etseler de etmeseler de, hatta bunu kendilerine itiraf etseler de etmeseler de- en büyük sıkıntısı bu.  Bir kere vücut saati işliyor. Bilhassa 30 geçildiğinde vücut “haydi kızlar, haydi kızlar, haydi, tam zamanı, tam zamanı şimdi” diye seni sıkıştırıyor.
En “hayatta çocuk istemem” tipi kadında bile hal böyle.
Tüm endişeler bir yana, zayıf, güzel, genç ve tazecik kalma arzusu, öyle bir sarmış ki bünyeleri, dünyaya bir çocuk getirmek konusunda hayatının sonuna kadar sorumluluk alma fikri ikinci planda kalıyor. Malum, genç kalmak, zamanımızın en büyük saplantısı. Kadınların bir kabahati yok elbette, dünya maalesef bunu emrediyor. Aksini savunan ve uygulayanların sesi henüz pek kısık kalıyor.
Vücudunun bozulmasına eyvallah dedin diyelim. Sonra sıra diğer endişelere geliyor.
ışte birincisi: “Ya evliliğim sürmezse?”...
“Bir ömür aynı yastığa baş koyan çift” dediğimiz canlı türünün yavaş yavaş tükenmesinden ötürü artık çocuk için yanıp tutuşan kadın kendine sürekli bu soruyu soruyor.
Ve sıra elbette kariyer, iş-güç meselelerine geliyor. Çocuktan önceki performansını asla gösteremeyeceğine inanan kadın, üreme planlarını tehlikeli yaşlara kadar erteliyor.
20’lerinde çocuk yapan çalışan kadın hayat şartlarından ötürü çocuğun okul yılları gelene kadar bakıcıyla idare ediyor.
Çocuk, ilk cümlelerini bakıcıya söylüyor. Bakıcının davranışlarını kopyalayarak büyüyor. Anne-babası, onu arada sırada ziyarete gelen uzak akraba kadar “uzak” kalıyor.
Çocuktan sonra işini bırakan kadın ise birçok bakımdan kocasına muhtaç olarak yaşıyor. Yine hayat şartlarından ve bebeğinden ötürü evliliğini sürdürmek zorunda kalan kadın ise “evladı hatırına” adamın her türlü arızasına göz yumuyor.
Aile içi şiddetten kaçamayan birçok kadının halihazırda var olan berbat hayat koşullarına kendini çocuğu yüzünden mecbur hissettiği için katlandığını biliyoruz.
Meslek bırakan ve kendini birçok bakımdan “çaresiz” hisseden çocuklu kadınlar, kocası kendine ne zulüm yaparsa yapsın hayatın bu halini tek seçeneği olarak görüyor.
Bu türdeki hayatlara şahit olan birçok kadın, çocuk konusunu bir daha, bir daha düşünüyor...

Kısırdöngü...

Haberin Devamı

Bir de “bu pis dünyaya çocuk getirmem”ciler var. Bir gün çocuğun içine girmek mecburiyetinde kalacağı eğitim sisteminden tutun, her sene dünya nüfusunun 80 milyon kadar artması gibi birçok gerçeği düşünen kadın elbette vücudunun sesini biraz cızırtılı duyuyor.
“ıçindeki çocuk sesleri”ne engel olamayan yalnız kadınların sperm bankası seçeneğinden faydalandığını biliyoruz. Gerçi Türkiye için artık bu seçenek söz konusu değil ancak dünyada “soyları korumak için sperm bankasını yasaklıyoruz” gibi “parlak” bir fikir çıkmayacağı için bu yöntem geçerliliğini korumaya devam edecek.
Bir de “çift olmazsak olmaz”cılar var elbette. Belli bir yaşa kadar “işte o adağğmmm” dememiş, yani “gerçek aşk” (o da neyse?) peşinde koşan kadınlar ise yıllar geçtikçe kendini karanlık umutsuz sulara doğru yelken açmış gibi hissediyor. Adam yoksa, çocuk da yok.
Bana kalırsa dünya üzerindeki kadın sayısı kadar “kadın türü” var ve ister kabul edin, ister etmeyin, hepsi belli bir yaştan sonra -eğer çocuğu yoksa- yolda bebek gördüğünde ince çığlıklar atarak yanak sıkmaya koşuyor.
Bebek kolu görünce ısırma, balon yanaktan makas alma hislerin yavaş yavaş bünyeyi sarıyorsa senin de vaktin gelmiş sevgili ikilemler kadını Habitus okuru.
Düşün bakalım: Yapacak mısın, yapmayacak mısın?

4 bebek, 4 farklı dünya

Haberin Devamı

Hazır bebeklerden bahsederken nisan ayında Amerika ve Avrupa’da gösterime girecek olan 2010 Fransa yapımı bir belgeselin haberini de vermiş olayım.
Farklı ülkelerde, farklı kültürlerde hayata gözlerini açan dört bebek: Namibya’dan Ponijao, Japonya’dan Mari, Moğolistan’dan Bayar ve Amerika’dan Hattie. Film eşzamanlı olarak, bebeklerin hayata gözlerini açtıkları ilk andan ilk adımlarına kadar yaşamlarını kare kare anlatıyor.
Fragmanını bulun ve izleyin; yalnız, “bebek yapmak istiyorum ama ikilemler içindeyim” diyen kadınları uyarıyorum, büyük tehlike arz edecek sevimlilikler göreceksiniz...

Yazarın Tüm Yazıları