Paylaş
İşimiz, gücümüz, günün ortasında çalan bir telefonla bölünmek zorunda. “Buna kimin hakkı var?” diyoruz, laf anlatamıyoruz.
Kanun çıkana dek, gelen reklam aramalarına biz ailece “Aradığınız kişi sizlere ömür” demeyi sürdürüyoruz. Bizi bu hale getirenlerden de utanıyoruz.
Bunu demeye mecburuz, çünkü “İlgilenmiyorum” dediğinizde tekrar aranıyoruz. “Aradığınız kişi öldü” deyince de numaramız listelerden çıkarılıyor. Tacizden ancak böyle kurtulabiliyoruz...
Operatörler numaraları hiçbir biçimde paylaşmadıklarını, kimseye satmadıklarını iddia ediyorlar. Peki aynı operatörü kullanan numaralara aynı gün içinde aynı markadan nasıl reklam mesajı gelebiliyor?
* Fazıl Say, Twitter’da yazdıklarından dolayı ceza aldı. Eğer akıllar bir lokma geleceği görseydi, iş hapse dek uzanmasaydı, dava, adalet sistemimizde “sosyal medya ayarsızlığı” konusunda emsal bir karara sahne olabilirdi. Peki ne oldu?
İfade özgürlüğünden tutun adaletin sadece bir yöne doğru çalışmasına, türlü meseleyi konuşmamıza sebep oldu. Fazıl Say’a cevap olarak küfredenler, artık yaptıklarında bir hata olduğunu düşünmüyorlar, çünkü sırtlarına adaletin gücünü aldılar, konuyu bir güzel yanlış anladılar.
Merak ediyorum: Say’ın kutsal değerlere hakaret olarak değerlendirilen sözleri ceza sebebi oluyorsa, herhangi bir dine mensup olmayanlara hakaret edenlerin benzer ağırlıktaki sözleri de hapis cezası almak için bir sebep sayılacak mı?
“Yanlış anlaşılır mı?” paranoyası
Carnegie Mellon Üniversitesi, Facebook ile ortak bir çalışma yapmış, 4 milyona yakın kullanıcının yüzde 71’inin paylaşımlarından son dakika vazgeçtikleri ortaya çıkmış.
Burada en büyük dert “Acaba yazdığım beğenilir mi?” değil şüphesiz.
Hepimiz kendimizi filtreliyoruz, A dediğimizi B anlamak için adeta pusuda bekleyen milyonlarca insanın varlığında, yazarken sadece “Acaba beğenilir mi?” diye düşünmüyoruz.
Bunu yanlış anlayan olur mu, bir yerlere dokunur mu, ilgisiz yorumlarla karşılaşıp tepemizin tası atar mı diye sora sora hepimiz hoşlandığı çocuğa Whatsapp’te yazıp yazıp silen kararsız genç kızlara döndük.
Facebook ve Twitter hiç de düşündüğümüz gibi “kafa boşaltıyorum” dediğimiz mecralar değil esasında.
Her nasıl birebir, yüz yüze ilişkilerde kendimize ayar çekiyorsak, orada da aynısını yapıyoruz.
Paylaş