Paylaş
Konu ekonomik ise, halkın faydasına olacağı iddiası taşıyor ise, dünyanın yörüngesi bile yerinden oynatılabilir, öyle değil mi? Değil.
Konumuz aslında ağaç, cami veya siyaset de değil. Konu, beyinlerin kıvrımlarına yerleşmiş düşünce biçimi. Olayın kökü.
O da nedir? Kimileri için doğa, dünya, evren; insanın ebedi yolculuğunda geçici olarak uğradığı dünyada, onun hizmetçisidir.
Eğer evrenin merkezine insanı koyarsanız, elbette çevrenizdeki her şey, her canlı fena halde geçici, önemsiz ve “taşınabilir” görünür.
Doğa sizi beslemek, barındırmak için vardır. Önünüze engel çıkarıyorsa, onu alıp bir başka yere koyabilirsiniz. Ya da koymayabilirsiniz, bırakın çölleşsin, oh ne güzel. TOKİ yaparsınız.
Bakın size bir hikaye anlatayım. Masal değil, gerçek. Gerçek olamayacak kadar güzel ama gerçek:
İspanya Valencia’da bir nehir varmış. Adı Turia nehri. Vaktiyle her yağmurda taşar, su baskınlarına sebep olurmuş. Ne yapsalar çare bulamamışlar bu nehrin derdine. Kurutmaya karar vermişler. Peki kurutup geriye kalan o uzun boşluğa ne yapmışlar? En mantıklısı otoyol gibi duruyor değil mi? Oh, ne güzel yol yapılınca etrafındaki arsaların değerleri de artar, gelsin paralar... Ohh beton. Canım beton. Aşkım beton.
Yoksa bir AVM ve rezidans grubu mu inşaa etmişlerdir dersiniz? Şöyle Fransız balkonlu, 18 katlı binalar... Zaten bunların hepsi İspanya halkının iyiliği için, değil mi efendim? Neyse, hiç uzatmıyorum, ne yolu, ne AVM’si, ne rezidansı ayol. Burayı park yapmışlar, PARK. Yemyeşil, güzel mi güzel bir park. Adına da “Jardin del Turia”, yani Turia Bahçesi demişler.
Nasıl bir yer burası biliyor musunuz? Siz deyin Central Park’ın nehir şeklinde olanı, ben diyeyim cennet bahçesi. Bir orman, bir şehir parkı. İçinde ne ararsanız var. Oyun bahçesi, spor alanları, kafeler, ama hep yeşil. “Zen bahçesi” bile var. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “Yav kaç bin metrekare alan kuruttuk, şöyle güzelce beton dökelim” dememiş. (N’aber Taksim?)
Dünya bir gaz ve toz bulutuymuş, yaa, ya
Ha, ben şimdi bunu niye anlattım? Bazen doğayla savaşmak gerekebilir. Ona savaş da denmez esasında. “Doğanın sebep olabileceği felaketlere karşı önlem” denebilir mesela. Zaruri durumlarda bulunan çözümler, bir ülkenin gelişmişliğinin göstergesidir. Ağaç “taşıyıp” yol yapmak, -hayır bir şeyi kırk kere söyleyince olmuyor sayın politikacılar, o açıdan-, medeniyet değildir.
O yolu yapma yöntemleri medeniyet seviyesini gösterir.
Evvelki gün radyoda bir siyasetçimiz dedi ki, “Zamanında at arabaları için tasarlanmış dar yolları günümüz koşullarına uydurmak için bazı camiler taşınmıştır”...
İnsanın aklına ne geliyor biliyor musunuz? Dar sokaklara sahip, bugün hâlâ tarihin izlerini sanki aradan binlerce sene geçmemiş gibi koruyan bazı İtalyan şehirleri. “Burası at arabası için yapılmış, olmaz böyle” deyip koca koca taş binaları geriye itelememişler mesela. Küçük, ufacık arabalar yapmışlar, onlara biniyorlar. (Bizde de var onlardan, hani erkeklerin “kadın arabası” dedikleri, yollarda üstüne üstüne sürdükleri...)
Kiliseleri, binaları bilmem nereye taşıyıp “yol genişletme çalışması” yapmamışlar mesela.
Bazı değerler taşınmaz. İlla da taşıyanlar, illa da yol da yol diye tutturanlar tarih sahnesinde pek hoş hatıralar bırakmamışlardır ama bunu pek değerli siyasetçilerimize nasıl anlatacağız, işte orasını bilmiyorum. “Cami bile taşınır, ağaç niye taşınmasın” cümlesini duyunca insanın konuyu anlatmaya “Dünya bir gaz ve toz bulutuydu”dan başlayası geliyor.
Paylaş