Paylaş
Bilmiyorum siz ne düşünürsünüz fakat bizzat yaşamadığımız, içinde olmadığımız bir olayda kabahat/kabahatli aramak, başkalarının asla bilemeyeceğimiz özel hayat detayları üzerinde tepinmek bana korkunç geliyor.
Kapalı kapılar ardında yaşanan ve iç yüzünü çok bilmediğimiz olayları sanki yaşamış gibi yorumluyoruz.
Ateşi, dışarıdan görebildiğimiz kadarına açıyoruz.
Öncelikle, ortak alınmış bir evlilik kararı iki kişiyi bağlar.
Fakat ne zaman Ali Taran-Ayşe Özyılmazel meselesi açılsa, oklar kadın tarafına gidiyor.
Sebep? Hakikaten, kadın olduğu için mi? Niçin?
Belki söz konusu olan doğru veya yanlış kararları kim verse eleştirilebilirdi ancak seviye “linç” noktasına geldiğinde durup sormak gerekiyor: Neden aynı “linç” Ali Taran’a uygulanmıyor?
Neden?
Ben hiç Ali Taran’ın Ayşe Özyılmazel kadar acımasızca eleştirildiğini görmedim.
Eğer illa taşlayacak insan arıyorsak, biraz da evliliğin diğer tarafındaki kişiyi görelim.
İnsanlar hata yaparlar. Hepimiz yaparız.
Bu hataların sonuçları sayesinde illa birileri zarar görür.
Ya kendimize, ya başkalarına zarar veririz.
Bazen bu hatalar, hiç tahmin etmediğimiz sonuçlara yol açar.
Bazen insan körleşir, kişiye belirli bir zaman diliminde hata gibi görünmeyen kimi davranışların yol açtığı sonuçlar, korkunç yerlere doğru gidebilir.
Kişi olayın boyutunu ve algılanış şeklinin vahametini sonradan anlayabilir.
Kahrolabilir, yüreği dağlanabilir, kendine kızabilir, acıyabilir, derin bir bunalıma girebilir veya bunların hiçbiri olmayabilir.
Bunları herkes bilebilir veya kimse bilmeyebilir.
Bakın bunlar hepsi olasılık.
Kapalı kapılar ardında yaşanan, detaylarını “izleyenlerin” asla bilemeyeceği konulardan bahsediyoruz.
“Düğün” kararı asla değil ama sıkıntılı ve hassas bir dönemde çok ses getireceği açık nitelikte bir düğün kararı belki yanlıştı.
Bakın, bu benim düşüncem. Başkası başka düşünür.
Zaman geçmiştir, yaşanan yaşanmıştır, olayları değiştirmenin bir yolu yoktur neticede.
Öyle değil mi?
Bakın burada kimseyi linç etmeden, nefret kusmadan, sakince düşüncemi dile getiriyorum.
Birbirimizi bu seviyede eleştirmekten, sakince fikrimizi söylemekten neden imtina eder olduk?
İnsan hata yapar, onlardan ders çıkarır, öyle büyür.
Dahası, insan hissettiği yaştadır.
Eğer Ayşe kendini genç kız hissediyorsa, öyledir.
Geçen Vogue’un İngiliz edisyonunda Liv Tyler’ın bir röportajı okudum: “Çalışmaya o kadar erken başladım ki, 20’lerimde, kendimi yaşlı hisseder oldum, 25’imde yavaşlamaya ve evlenip çoluk çocuğa karışmaya hazırdım” diyordu.
Kimse Liv Tyler’a “aslında genç kız ama kendini yaşlı sanıyor hahaha” demez.
O kendini 40’lara erişmiş gibi hissedebilir, dışarıdan öyle görünmüyorsa da içeride öyledir.
Bazısı da dışarıda 35’tir, içinde her daim kelebekler uçuşur.
Mizaçtır, değişmez.
İnsan kaç yaşında hissediyorsa odur ve zannediyorum bunu söylemekte özgürdür.
Ha, insanlar da bunu eleştirmekte özgürdür, o ayrı...
Türkiye medyasında birkaç isim var.
“Kum torbası” gibi. Pek çok insan, toplumda genel olarak var olan kronik gerginliği, nefreti, popüler kültürün/ tüketim kültürünün ortaya çıkardığı tüm değerlerin yarattığı hıncı onu yumruklayarak çıkarıyor gibi.
Ben Ayşe’nin biraz böyle bir figüre dönüştürüldüğünü düşünüyorum.
Galiba bu “linç” halleri ondan.
Paylaş