Paylaş
Beş yıl önceki bir röportajımızda şunları demiş Çağla Şıkel:
“Evcimen bir hayata da çok yatkınmışız, bunu anladık. Ay aşkım geçer mi, heyecanım geçer mi diye de hiç düşünmüyoruz, o yüzden mutlu bir dönemimizdeyiz. Sıkılmaktan hiç korkmuyorum. Tabii geçmişte sıkılmaktan, aşkımın bitmesinden korktuğum oldu ama Emre ile ilk defa korkmadım, korkmuyorum. Bir gün aşk biterse zaten geriye ona olan sevgin, hayranlığın kalıyor, birlikte yaşadığınız, paylaştığınız dostluk, arkadaşlık kalıyor...
Ben bir evliliğin ömür boyu sürebilmesi için bu tip duygu ve durumların gerektiğine inanırım. Allah tabii başka büyük sıkıntı vermesin, aşk bitse bile bu duygular bizi terk etmeyecek, ona inanıyorum.”
Artık eski evlilikler yok, orasını anladık.
2014’ün boşanma verilerini görmedik henüz ancak bir önceki sene 125 binden fazla çift boşanmış.
Boşanmaların çoğu evliliğin ilk 5 senesinde ve 6-10 senelik süreç içinde görülüyor.
Bu bilgileri bir kenara koyalım.Gelelim toplum önünde iş yapan, şöhretli isimlerin boşanmasına.
İşler yolundayken yukarıdaki gibi güzel-akla yatkın sözler söyleyen çiftler, boşandıklarında susuyor veya “ortaya bulanık” konuşuyor. Doğal olarak “N’oldu da boşanıyorsunuz?” diyoruz.
Tabii bir başka açıdan bakacak olursak “Bize ne?”
Herkesin kendi ilişkisi, kendi hayatı. Herkesin tanıdığı, şöhretli kişiler olmaları, kimseye onların özel hayatını sorgulama hakkı vermiyor.
Ayrılık halindeyken sürekli haber olmamak için gazetecilerin sorularından kaçınmak, hem karşılıklı incinmeyi engelliyor, hem çocukların geleceği için doğru bir karar belki...
Hoş, yine haber çıkıyor, belki de ipleri ele almak için konuşmak, vaziyeti açıklığa kavuşturmak lazım, bilemiyorum.
Herkesin adeta nefes almadan boşandığı bir çağda, yaşadığımız dönemin ilişkilerini anlamak için iyi günler kadar kırılma yaşanan dönemleri de konuşabilmeli.
Herkes yola iyi niyetle çıkıyor ama neden bitiyor bu işler, insan en azından yaşadığı döneme dair bir gözlem yapabilmek istiyor.
Herkes mi boşanır arkadaş?
Nedir bunun sebebi?
2000’li yılların insana milyon seçenek sunan hayatı mı değiştirdi evlilik yapısını? İşler biraz sıradanlaşınca “Bir sonraki hayat”a mı geçmek istiyoruz?
Eski zamanlarda birbirine destek olma, birlikte daha güçlü hissetme hali mi evliliğin 50-60 sene sürmesini sağlıyordu?
Nedir?
"Anne olmayan da annedir" Hmm... Değildir!
Salı günü Ayşe Arman’ın Gülben Ergen’e sorduğu “Peki anne olmayanlar sence hangi kategoriye giriyor?” sorusuna cevabı şu oldu: “Anne olmayan da annedir.”
“Bir sürü arkadaşım var, anne olmayan. Hepsinin başka özellikleri, güzellikleri, dünyaya kattıkları şeyler var” diye sürdürüyor sözlerini. “Anne olmayan annedir” ile ilgisi olmayacak kelimeler çıkıyor ağzından yani.
Kişilerin annelikten başka meziyetleri ile dünyaya kattıklarından bahsediyor ama en başında “Anne olmayan da annedir” diyor.
Bir kere, anne olmayan bir kadının anneliği anlaması mümkün değil. Bunu herkes bilir.
Annelerin, her iki duyguyu tatmış insanlar olarak, bilinçli olarak anne olmayı tercih etmemiş kadınları anlayabileceklerini düşünürdüm ama herhalde bu mümkün değil.
Bilinçli olarak anneliği tercih etmemiş bir kişinin bile ağzından “Anne olmayan da annedir” cümlesini duyamazsınız. Yok böyle bir şey çünkü.
Çoğu kadının annelikten sonra dünyayla kurduğu tüm ilişki doğal olarak anne-çocuk eksenine kayıyor, hayatı “annelik” filtresiyle okumaya başlıyor.
Anne olmama tercihini bile “annelik” üzerinden okuyabiliyorlar. Fark edilen, bilinçli yapılan bir okuma değil bu tabii. Anne olunca çoğu kadının algı mekanizmalarına doğal olarak yerleşiyor o filtre.
Gülben Ergen’in sözleri de o filtreden olsa gerek.
Paylaş